9 Aralık 2010 Perşembe

Galatasaray İse Önce Kendisini Bilmeli, Tanımalı / Orhan Uluca Röportajı

Orhan Uluca, nam-ı diğer Borges. Kendisinin Borges olarak tanınmasını veya bu tip bir söylemin hoşuna gittiğini söylüyor ve Orhan Uluca ile Borges arasında bir fark yok diyor. Borges blogunu takip etmek, okumak bir başka keyif. Bundesliga'yı bizlerin gözü önüne, dikkat çekici detaylarla sunmaya devam etmesinin aksine ben onun Galatasaraylı yönünü daha çok seviyorum aslında. Bu yüzden de röportajın ağırlığını Galatasaray üzerine kurmaya karar verdim, takım da çok büyük sorunların içerisinde yüzüyorken bunları sormak lazımdı, kolay değil Orhan Uluca'yı yakalamak. Neyse, girizgahı kısa tutup hemen röportaja geçelim...

Bütün baskılara rağmen Skibbe gibi bir teknik adamı takımın başına getirebilen bir yönetim var aslında. Devamında ise vizyona vites attırarak Rijkaard hamlesi, futbolcu olarak baktığımızda Kewell, Baros, Elano gibi isimleri de transfer eden bir yönetim. Bu yüzden yönetim futbolu bilmiyor tarzında eleştirilere katılmam ama Galatasaray yönetimi futbolu iyi yönetemiyor tarzında yorumların altına da imzamı atarım. Sen bu konu hakkında neler söylemek istersin? Galatasaray yönetiminin vizyon açığı mı var yoksa yarattıkları vizyonu yerle bir edebilme becerisi mi?


Orhan Uluca: Futbolu bilmek nedir? Genelde bilmeyenler büyük isimleri takımın başına getirerek kusurunu örterler zira kimsenin ona itirazı olmaz, kolaya kaçmaktır. Dahası mesele de herhangi bir ismi Galatasaray parası ve markası altında klube kazandırmak değil; onu başarılı kılacak şekilde yönetebilmektir. Aynı durum teknik direktör-oyuncu için de geçerlidir. Skibbe keşfedildi mi yoksa onun takımından biz beş yediğimiz için iştahımızı mı kabarttı? Skibbe'ye göre sağlıklı koşullar oluşturuldu mu yoksa 'Otoritesiz' diyerek aylar sonra onun uygunsuzluğunu belirtir iken onun otoritesini yıktığımızı unuttuk mu yardımcılarını görevden alarak?

Örnek olması açısından veriyorum: Futbolu bilmeyen Şampiyonlar Liginden, UEFA Kupasına kadar her Avrupa kategorisinde kupa kaldırmış Trapattoni'yi alabilir ve fakat yakından baktığınızda bu ülkenin futboluna uygunsuzluğunu, taktik ağırlıklı sisteminin burada çok fazla geçerli olmadığını da görebilirsiniz.. Bu ismi getirmek değil, doğru-yanlış benim yaptığım ikinci analize girişebilmektir benim derdim. İşadamlarının da genelde çapı yetmez.. 'Çok iyi hoca' der getirirler, uyumsuzdu deyip gönderirler filan.. Misal dedemi futbolun başına getirseniz anlamadığı için gidip size Ronaldinho'yu getirecektir. Bu bir başarıdır ama futbolu bilmek değil.

Ben Kalli'yi bugünlerde mumla arayanlardanım. Kalli'nin Galatasaray'daki ilk dönemini sağlıklı hatırlayabilme şansım yok ama ikinci dönemine de baktığımızda aslında disiplin anlamında müthiş bir yol almıştık. En küçük örneği Arda Turan mevzusu. Kariyerinin çıkış noktasında Kalli gibi bir teknik adamla çalışmak Arda'ya iş disiplini ve takım oyunu anlamında iyi özellikler katmıştı. Ayrıca takımdaki sorun çıkaran başlar kesilmiş, iyi bir düzen vardı. Bugüne baktığımızda ise sorun çıkaran başlar hala takımda, takımın elle tutulur iyi futbolcuları ise teker teker küstürülüyor. Sence de eli maşalı diyebileceğimiz teknik adamlar mı Galatasaray'ın kurtuluşu? Geçmişe de baktığımızda hep bu tip isimlerin başarılı olduğunu görüyoruz.

Orhan Uluca: Kalli analizine kısmen katılıyorum. Arda ise herhangi bir teknik direktörün yardımı ile değil bizzat kendisi oynarak kendisini göstermiş bir futbolcudur. Kalli'nin bu ülkeye çok uygun bir felsefesi var ve ona çok yakın olan da Hagi'dir. Birileri taktiksel ağırlığı önplana koyuyor, diğerleri de fiziksel mücadeleyi. Ayrım hocanın eli maşalı olup olmamasında değil burada yapılması gerekir. Magath uygundur zira futbolculardan istediğini burada alabilir. Bir insanı doğru idman metodları ve belirli bir disiplin ile sahada koşturabilir, istediğiniz yerde de konumlandırabilirsiniz ve fakat misal bir maç içerisinde dahi iki üç kez taktik değiştirebilen, oyuncuların alt yapısının da düzgün olmasıyla ancak başarılı olabilen Tuchel buraya uygun değildir.

Tuchel şöyle diyordu: Bu oyuncular bizim bugünkü modern metodlarımız ile yetiştirildi. Hepsi video analizlerine aşina ve taktiksel olgunluğa sahip.. Oysa Magath lise talebesinden dahi verim alabiliyor, keza Kalli, keza bugün Hagi.. Öncelikle kendi ülkenizin ve daha özelinde kendi takımınızın sistemini, içeriğini, futbolunu ve neyi başarabileceğini algılayabileceksiniz ki buraya uygun bir hocayı seçebilesiniz.. Yoksa Trapattoni'den başarılı hoca yoktur belki ama uygun değildir gibi.. 'Uyumsuz' diye arkasından konuşmanız 'ben o uyunguluğu kestiremedim' demenizden çok bir farkı yoktur. Ya da bazen bizzat uyumsuz olmasını sağladım anlamı da mümkün..

10 numara mevzusunun Galatasaray'ın derin travmalarından birisi olduğunu düşünüyorum. Hagi'den bu yana sürekli bir 10 numara arayışının içerisine girildi, herkes için yeni Hagi dendi ama çıkan bütün sonuçların olumsuz olduğunu gördük. Felipe'den, Lincoln'e, Elano'ya ve en son Misimovic'e kadar. Bu travma sana göre uzun vadede Galatasaray'a ne gibi büyük sorunlar getirdi ve artık bu 10 numara anlayışının yerine biraz daha modern düşüncelerin yer alma zamanı gelmedi mi?


Orhan Uluca: Şuna biz On numara değil de ön oyuncusu diyelim. Hagi ve Alex birbirlerinden çok farklı iki oyuncu tipidir, kabaca ön oyuncusudur. Hagi klasik on numaradır Alex ise Del Piero'nun biraz daha farklı forvete yakın oyuncusudur.. On numara değil ön oyuncusu almıştır Galatasaray.. Koşmayan ama diğerlerinden daha yetenekli oyuncular diyerek kabaca kategorilendirebiliriz belki.. Mesut da koşmaz ama Real Madrid'de oynuyor, bu modern futbol geyiğini çokca işlemiştim ben zaten.. Premiere Ligin en tepeye çıkmasıyla başladı bu zira orada bugün değil elli yıl önce de on numara futbolcu oynamaz ve aynı şekilde 'modern oyuncu' olarak algılanan oyuncular çok uzun süredir orada yaşar..

Yoksa Mesut ile Alex arasında çok derin farklar yoktur.. Çokca takım 4-2-3-1 oynuyor ve bu öndeki üçlünün her yerinde oynayabilir bahsedilen on numaralar.. Galatasaray'ın sorunu ise takım içi yıldız futbolcuyu kaldıramayacak ölçüde sağlıksız, hoş görüsüz bir ortamın varlığıdır. Hagi gibi kendi kendisini kabul ettirebilecek karaktere sahip olmadığınız zaman çelme yersiniz ve aslında olan daha çok takımın milyonlarca avrosuna olur.. Bunu düzeltmek gerekir..

Bugün Kayserispor örneğine baktığımızda birkaç yıldır yerli transferi anlamında gurbetçi isimlere yöneliyorlar ve çok da başarılı hamlelerinin olduklarını söyleyebiliriz. Takımlarının iskeletini bu genç futbolcular oluşturuyor ve çoğu da üç büyüklerin transfer gözdesi konumuna gelmiş durumda. Galatasaray'ın ise müthiş bir yerli operasyonuna girmesi gerektiği sonucu doğmuş durumda ama ülkemizden yerli futbolcu transfer etmenin de maliyeti inanılmaz büyük. Galatasaray'ın ligin devre arasında veya sezon sonunda {eğer operasyon yapılacaksa} gurbetçi futbolculara yönelmesi daha makul olmaz mı? Oradan getirebilecek genç ve ucuz isimlerle beraber takım içerisindeki değişim sağlanabilir ama böyle bir hamle için de sağlam adımlar atılmadığını görüyoruz. Scout ağı falan deniyor ama daha icraat pek göremedik. Sen bu işin uzmanı olarak, gurbetçi oyuncu konusunda neler söylemek istersin?


Orhan Uluca: Gurbetçiler iyi bir pazardır. En önemli özellikleri alt yapısının iyi olması ve buna rağmen maliyetinin çok ucuz olmasıdır. Galatasaray'da Scout sistemi kuruldu ve başına da Cüneyt Tanman getirildi. Eskiden gurbetçilerin Almanya'da değeri çok fazla yoktu ve çok iyi oyuncuları çok ucuza ve kolay bir şekilde transfer edebilirdiniz ve fakat Mesut sonrası işler biraz değişti. Almanya alt yaş takımlarında bu oyunculara sürekli görev veriyor ve elinden kaçırma ihtimali olduğu için diğerlerinden daha fazla ilgi görüyorlar. Yine de bu futbolculardan daha az kaliteli olana ülke içerisinde beş kat fazla bonservis verip almaktansa gurbetçi transferi çok daha uygundur.. Lakin burada da artık erkenden keşif artık çok önemlidir. Anadolu klupleri için 3.Bundesliga'da çok iyi olup da 2.Bundesliga'da henüz çıkış yapmamış Halil Savran var mesela, bakmak gerek.. Farkında olursanız erken bir şekilde oldukça ucuza kapatabilirsiniz..

Rijkaard'ın görevden alınıp yerine Hagi'nin gelmesinin ardından takım içerisinde mücadele anlamında değişimler olduğunu gözlemliyoruz ama alınan sonuçlara da baktığımızda sorunun teknik direktörde olmadığı ortada. Malesef takım içerisinde kültür şoku dediğim bir durum var. Kadronda Misimovic gibi adamı kadro dışı bırakabilme kudretine sahipsin ama orta sahan Mustafa Sarp'a emanet. Sence Hagi değişimi sağlayıp, takımı istenilen düzeye getirebilecek mi? Geçen haftalarda Hagi ile ilgili izlenimlerin neler oldu?

Orhan Uluca: Hagi geldiği günden bu yana çok fazla hata yaptı lakin bu da biraz olağan. Aldığı kararların kendisine ait olduğunu düşünmüyorum. Bu kadar kısa sürede bu kadar ağır kararları alabilecek konumda değil. Bülent Korkmaz da Lincoln kararını almadı, onu zaten alacağı için getirildi gibi.. Hagi, en büyük başarılarını bu ülke içerisinde yaşadı. Burada uzun yıllar top oynadı ve diğerlerinin aksine buraya uygun olmayan bir felsefenin üzerinde durmayacaktır.. Daha çok mücadele gücü ve hırsı ön plana koyup başarıyı arayacaktır ki çok da zor olmaaycaktır.. Onun oynatmak istediği futbolun bu ülkeye çok uygun olduğunu söyleyebilirim ama çıtasının yüksekliğini kestiremiyoruz.. Hagi ile şampiyon olabiliriz ama daha fazla nereye kadar gidebiliriz onu bugünden kestirmek zor, Hagi bize bunu gösterecektir.

Eskiden çıtamız her halükarda alabildiğimiz Lig Şampiyonluğunun ötesine geçmek iken bugün aradığımız teknik adamdan beklentimiz Lig Şampiyonluğudur. Hatta şu an ilk beşin içerisinde olmak.. Önce buraya gelelim, sonrasını sonra..

Ligin devre arasında geniş çaplı bir transfer operasyonu yapmak oldukça zor ama 3-4 nokta transferle en azından sezon sonuna kadar ayakta kalınabilir. Sezon sonunda ise büyük operasyon ancak gerçekleşir. Benim sorum ise kısa ve uzun vadelerde Galatasaray hangi tarzda futbolculara ihtiyaç duyuyor, hamleler neler olmalı ve kafanda kestirdiğin futbolcu önerilerin var mı?

Orhan Uluca: Ben Hagi'den bağımsız Galatasaray'ın kanayan yarası olan orta sahayı komple yenilemesi taraftarıyım. Modern futbol dediğiniz şey aslında bu orta sahanının gelişimi üzerine şekillenmiştir. Burasının farklılaşması klasik on numarayı bir bakıma tasfiye etmiştir. İster Bayern'e bakın (Schweni-Van Bommel) ister Barca'ya (Xavi-İniesta) ister Dortmund'a (Nuri-Bender).. Ortanın ortasının mücadelesinin yanı sıra oyunu da kurabilecek akla ve tekniğe sahip olması ön oyuncularının önde kalmasını sağlıyor. Barış-Sarp-Ayhan olduğu sürece öne istediğiniz oyuncuyu alın, sorun yaşanır... Oysa burası doğru adamlarla doldurulmalıdır.

Örnek: Gladbach'dan Michael Bradley.. Küme düşmeye oynuyor takım ve maaşı da çok fazla değil, alınabilir bir oyuncudur. Bu niteliklere sahip çok fazla oyuncu bugün her yerde vardır, Premiere Lig'de çok daha fazla.. bir şekilde hareketli orta saha hem ilerisini hem de defansın gereğinden fazla topla oynamasını elinden alıp bir bakıma takımın sistemini oturtacaktır.. Yalnız bu devre arasında değil sezon sonu yapılacak olan temizliğin adıdır. Bugün bu futbolcuların varlığı nedeniyle önde bitirici bir forvet ya da golcü özelliği olan forvet arkası gerekiyor.. Hagi savunmayı her halukarda yaptırır ve fakat ileride ona yetenek gerekir. Misimovic oynamayacaksa onun yerine ve mümkünse golcü özelliği de olan bir ön oyuncusu. Keza bunu yanında bir forvet daha alınabilir..

Sami Allagui tercihim, çok güzel adam ;)

Galatasaray için çok önemli işler yapan birisiydi Skibbe. Avrupa'da adımızı yeniden duyurduğumuz, kaliteli futbol anlamında resitaller sunduğumuz bir dönem yaşadık. Ama ligde alınan istikrarsız sonuçlar neticesinde Skibbe gönderildi ama o zamanlardan beri düşüncem Skibbe'nin birkaç yıl sonra belki de Löw'ün yerini alacağı yönünde. Yani kafamızı duvarlara vurabileceğimiz bir teknik direktör katliamı daha. Sen Skibbe'nin geleceğini nasıl görüyorsun ve bu adam senin için neler ifade ediyor?


Orhan Uluca: Şunu söyleyeyim, Skibbe güzel bir teknik adam ama şu kesin ki Magath, Van Gaal gibi tek başına devrim yaratamaz. Türkiye macerası onu değiştirdi, agresifleştirdi ama bu yetmez. Klopp gibi.. Bugün Dortmund'un başında bulunan Jürgen Klopp Watzke ve Zorc olmadan bu başarıyı yakalayamazdı.. Böyle bir adam, sadece teknik direktör, fazlası değil. İnsan iliişkilerinde çok iyi ve futbol konusunda bilirkişidir. Frankfurt'a skorlardan bağımsız konuşuyorum Löw gibi kombinasyon futbolu oynattırırabiliyor.. Eğer Skibbe misal Wolfsburg'un başına geçseydi bugün o takımı Dieter Hoeness ile beraber uçururdu lakin Frankfurt'da bir yıl daha kalırsa en fazla UEFA kupasına katılım gösterebilir zira çok cimri ve hedefleri çok fazla olmayan bir başkana sahip..

Skibbe'nin 50 puan hedefine gülüyor, kümede kalalım yeter diyor. Bugün Skibbe bir milyona aldığı adamı gol kralı yapıyor, eldeki malzemeye göre çok iyi futbol ve aslında fena da olmayan bir konuma sahip.. Fazlası için maddi açıdan sorunu olmayan ve aynı zamanda iyi bir sportif direktöre sahip klube gitmesi gerekir. En basitinden -çok istediği Lincoln'u alabilseydi başka olurdu gibi..

Galatasaray ise önce kendisini bilmeli, tanımalı. Bu işi biraz beceremediğinin farkında olarak Fatih Terim, Van Gaal, Magath gibi futbolu da yönetecek teknik adamları kendisine hedef seçmeli.. Biz de sportif direktör olarak bir eski futbolcu başa getirsek de ona kararları bırakacak olgunluğa sahip değiliz. Hali hazırda başkan olmanın aslında tüm çekiciliğini de ellerinden alır ve buna burada Skibbe'nin çok çok önce belirttiği gibi kimse izin vermez.

Mehmet Topal'ın kısa bir sürede Valencia formasıyla aldığı mesafeyi gördüğümde Arda Turan'ın olası Avrupa yolcuğunda gelebileceği noktayı oldukça merak ediyorum. Şu aşamada direk Barcelona, Real Madrid gibi takımların formasını giyebilecek bir futbolcumuz yok ama Arda da Mehmet Topal misali bir alt kademe takımlarından birisine transfer olsa oradan doğru çok büyük takımlara transfer olma ihtimalini yüksek görüyorum ama bizim futbolcularımızın malesef gözü yükseklerde. Sen Arda Turan'ın menejeri veya mentörü olsan ona nasıl bir yol haritası çizerdin?


Orhan Uluca: Bugün herkes Samir Nasri'yi konuşuyor. Aynı dönemde parladılar ikisinin hakkında da sözlüğe çok yazı yazdık.. Arda 23 yaşını geride bıraktı. 18'de Avrupa'da büyük bir takımın alt yapısına gidebilrseydi belki bugünlerde ancak oturmuş bir şekilde dünyanın konuştuğu bir isim olabilirdi. Ben Wenger'İn Schaaf'ın pek çok kazmayı yıldız yapabildiğini gördükten sonra artık yeni dönem içerisinde futbolcuyu yukarıya taşıyanın yeteneğinden çok eğitimi olduğunu düşünüyorum. Önce belirli bir eğitimden geçmişler kendi aralarında kategorilendiriliyor ve ancak bunların arasından yeteneğine göre bir sıralama oluşuyor. Bu açıdan Arda'nın kaybı çok fazla..

Lakin ben olan durumdan artık memnunum, onun çilesini de çok çektim ve istiyorum ki artık Arda bu takımın kimliği olsun.. Avrupa'nın dev kulüplerinde Galatasaray'lı bir futbolcu görmek gibi hedefim bugün yok, Galatasaray'ın içerisinde devlere meydan okuyabilecek bir futbolcuyu istiyorum, zamanında Hakan Şükür'de olduğu gibi.. O gitti İnter'e ne oldu ki ? Burada bu klubün içerisinde en iyisi olabilsin istiyor insan.. Buradan da meydan okuyabilir dünyaya.. Bu ihtimal her zaman Galatasaray'da vardır..

Bugün Brezilya futbolda belki de en büyük ekol. Çünkü Dünya'nın hangi ülkesine gitsek bir Brezilyalı futbolcu mutlaka buluruz. Ya da basketbolda Amerikalı, masa tenisinde Çinli, okçulukta Güney Koreli, uzun mesafe yarışlarında Afrikalı atletler gibi. Ülkemizde ise ekol olmanın sadece futbol oynama tarzında saklı olduğu söylenir. Oysa yabancı kontenjanı ekol olma yolunda en büyük engel. Eğer kontenjan olmasa veya biraz daha esnek olsa, ülkemizde şans bulamayan çoğu Türk futbolcusu Avrupa'nın çeşitli liglerine dağılacak ve biz her ülkede bir futbolcumuzu göreceğiz. Mesela bugün Çağdaş Atan, Basel formasıyla iyi işler yapıyor ama gözlerde Tuncay Şanlı kadar değeri yok, haberleri çıkmıyor ve Milli Takım'ın aklına bile gelmiyor. Senin bu konu hakkındaki görüşlerin nelerdir?


Orhan Uluca: Çağdaş Atan Basel yani işviçre liginde oynuyor, Tuncay ise Premiere Lig.. Haliyle ikincisinin daha fazla gündemde olması olağan.. Bizim ülkemizin futbolcularının Avrupa'nın çeşitli liglerinde oynayamamasının önemli bir nedeni dört büyük klubün maddi imkanlarının aslında Avrupanın yüzde sekseninden daha iyi olmasıdır. Bugün Gaziantep'in verdiği ücreti dahi Almanya'daki pek çok takım veremiyor oluşu nedeniyle geçiş anlamsız oluyor.. Hırvatistan, Bulgaristan gibi olsaydık eminim onlarca futbolcumuz dışarıda olacaktı ve bunların bir kaç tanesi belki bizim dahi tahmin etmediklerimiz zamanla yıldız olabileceklerdi.

Berbatov'un Leverkusen'deki ilk yıllarını çok iyi hatırlıyorum o beş puan önde son üç haftaya girdiği sezonda kaçan şampiyonluğun sakatlanan Kirsten vs sonrası oynamak durumunda kalması nedeniyle bir numaralı sorumlusuydu ama bugün Manchester United klubünde oynuyor.. Tuncay bir istisna ama Arda, Özer ve diğerleri dev kulüplere geçişi olmadığı sürece Avrupa'ya gitmezler, ben de olsam ben de gitmezdim burada bu para, ilgi olduktan sonra.. Bu açıdan Rusya ile benzeşiyoruz ve turnuvalara katılım gösterdikçe ancak dev kulüplere geçiş yapabilecektir kimi milli olup da üç maç içerisinde parlayabilen yıldızlarımız.. Bu yoksa iş çok ama çok zor.

Geçtiğimiz günlerde Nuri Şahin'in değerinin 16 milyon avro'ya kadar yükseldiğini okudum ve bu değer her geçen gün büyümeye devam edecek gibi görünüyor. Çok önemli kulüplerin de transfer radarına girmiş durumda. Nuri Şahin'in birgün Dordmund'dan ayrılınca hangi ligde oynamasını istersin, nereye giderse futbolunun üzerine biraz daha koyabilir?


Orhan Uluca: Arsenal.. Tam buraya göre yaratılmış sanki. Sürekli kendisini geliştiriyor ve bana göre bu devrenin en iyi futbolcusudur. Muhteşem bir şekilde yönetiyor orta sahayı.. Top ayağına gelmeden bir sonraki hamleyi düşünmeye adamış kendisini.. Frikiklerinden öldürücü paslarına ve şutlarına kadar sürekli kendisini geliştiriyor, Dortmund öyle bir takım oldu ki buradan gitmesin diyorum, aradığı her şeyi burada ulaşabilecektir.. O Dortmund'un en son göndermek istediği oyuncudur zira sadece onun yedeği yoktur bugün ve otoritelerin dediği gibi Dortmund o sakatlanmazsa ancak şampiyon olur.. Yine de giderse Arsenal..

Mesut Özil neden Milli Takım'ı seçmedi mevzularına hiç girmeden önümüze bakmak istiyorum. Mehmet Ekici'yi Milli Takım'a kazandırarak aşılan bir eşik var. Şu sıralarda da İlkay Gündoğan, Ömer Toprak gibi isimler radarda. Sadece Almanya'dan da ziyade İngiltere de oynayan bazı gurbetçiler için de uğraş veriliyor. Fatih Terim'in Milli forma pazarlık yapılmaz, denedik olmadık tarzında söylemlerini de akılların bir ucuna yazarak, Hiddink'in bu uğraşı bizim taa en başından yapmamız gereken miydi? Milli Takım'ın geleceği adına da gurbetçi futbolcuların önemi ne kadar büyük?


Orhan Uluca: Bir şeyi bir daha söyleyeyim Fatih Terim göremedi. Mesut Özil'e Mustafa Doğan muamelesi çekti. Onun değerini bilseydi sadece Terim'in bizzat gidip babasıyla konuşması her şeyi değiştirirdi zira sevin, sevmeyin ama Terim'e hayır demenin çok da kolay olmadığını, karizmasının nasıl olduğunu hepimiz biliyoruz. Schalke de Terim de Mesut'un değerini önceden kestirmediği için böyle.. Sadece bunlar değil parladığı vakit Bayern, Barça'da göremedi, Mourinho gördü.. Almanya bu değerlerin farkında olabildiği için böyle..

Bunlar meseledir, üzerinde durmak gerekir. Hiddink'i bu konuda çok takdir ediyorum ama yine de gurbetçi oyuncuları daha doğru bir şekilde kullanmasını bekliyorum. Henüz o da yabancı ve bu yüzden yerlerinde oynamayan gurbetçi futbolcular Hiddink yönetimi altında çok başarılı olamadılar gibi..

Gurbetçi oyuncular, sizin belki de hiçbir zaman kapatamayacağınız eksikliği giderebilir, bu açıdan çok çok önemlidir ve fakat sayı gereğinden fazla artarsa ortada bir dengesizlik de oluşacaktır. Buranın koşullarında başarı sağlayanların suçu nedir ? Adaletsiz olur.. o dengeyi de korumak gerekir başarı değil adalet adına..

Schuster'in 60'ların futbolu söylemi sence ne derece doğru? Almanya'dan buralara bakan bir gözle ülkemiz futbolunu nerede görüyorsun ve futbol kalitesi hangi ölçüde? Yani gelişmekte olan bir lig miyiz yoksa büyük para havuzunda yüzme öğrenmeye çalışan ama sürekli yerimizde sayan bir yapımız mı var?

Orhan Uluca: Schuster'in söylemi bir tespit değil bir isyan. İnce ince düşünülüp bu ülkedeki futbolun analizini yapılmış değil daha çok iyi kadro oluşturmuş ve önde oynayan Beşiktaş'ı rakipler oynayarak değil de kapanarak karşılamasının bir isyanı.. Bu kadar ciddiye alınacağını o bile düşünmemiştir sanırım.

Bakın Kasımpaşa maçlarını izliyorum biraz da Noat Samisa blogun yazdıklarının etkisiyle.. Yılmaz Vural, güzel futbol oynatma derdinde bir adam ve bugün tabeladaki yeri ortada. Onu Freiburg teknik adamı Robin Dutt'a benzetiyorum. Bremen'den altı yediği maçın ardından konuk olduğu yerde şunu diyordu: Bu doğal bir sonuç, futbol oynamak istiyoruz ve bu bazen bu sonuçları da doğurur.. Altı da yedi de yese dahi buradaki klupler geride kapanıp ya da sertleşip oynatmayarak değil oynayarak yenmek istiyorlar..

Mainz teknik adamı Tuchel'in bir iddiası var, aldığı para bile önemli değil, skorlar da. meselesi futbol adamın.. Bize sadece Yılmaz Vural mentalitesi değil aynı zamanda onun futbol oynama felsefesini varedecek, koruyacak bakış açıları gerekir.. Futbolun skorlardan bağımsız kendisine bir ilgi olmadığı sürece kabaca skorlara methiyeler geldiği müddetçe futbol takımları ve onların başındaki teknik adamlar da haliyle buraya yönelecektir. "Bir şekilde" galip gelmenin yolunu arayacak zira onu öne taşıyan bu oluyor.. Oysa futbola ilgi olsa inanın çok başka olurdu..

Basın..

Sen skoru değil de futbol içeriğini gündeme getirirsen, iyi oynamış ve fakat kaybetmiş bir takımı yeteri kadar ödüllendirirsen onlar da zamanla kazanmaktan ziyade iyi futbola doğru yönelirler.. Teknik adamlar,futbolcular bizim yarattığımız bu skor odaklı ortamdan bağımsız kendilerini var edemezler. Oyuncular böyleyse, futbolcular da verilen görevleri yerine getiriyorsa bu daha çok içerisinde bulunulan ortamın gerektirdikleridir. Taraftarlar değişirse baskı da farklı yöne doğru gider ve burada basına çok büyük iş düşüyor.. Çirkinliğe bin satır yazıyorsunuz ama güzelliği çokca zaman es geçip bazen bir cümle.. Sonuç da bu oluyor haliyle.

Son olarak stadyumlar yapılmalı. Gerekirse yayın ihalesinden verilecek paraları bu gibi kriterlere göre değerlendirip teşvik etmeliyiz klupleri. Hollanda'da sanırım bu var. Burada da olmalıdır.

Seni takip edenlerin yüzde 90'ı seni Borges olarak tanıyor. Çünkü internet aleminde namını bu nickle yaydın ve son zamanlarda Orhan Uluca olarak önemli işlere de imza atmana rağmen Borges artık senin bir imzan. Bu durum için neler diyorsun, Borges mi yoksa Orhan Uluca mı olmak güzel?

Orhan Uluca: İnternetin içerisine adımımı attığım andan itibaren Borges ile Orhan Uluca arasında fark yok gibi.. Ben o farkı kendi adıma artık ayrımlayamıyorum. Borges olarak anıldığım her an bana keyif veriyor ve şunu da fark ettim ki insanlar "Orhan Uluca" dedikleri vakit bir mesafe katıyorlar araya.. Sanki dokunamadıkları, bilmedikleri bir başka yazar gibi oysa Borges lan diye geldiklerinde daha samimi daha arkadaşça.. Mümkünse Borges olarak devam etsin, bu samimiyet ve kurulan ilişkiler zedelenmediği sürece ismin önemi yok.

Okurlarla ilişki süper bu açıdan.. Çünkü 'okur' dediğim insanın çokca zaman bizzat ben 'Okuruyum'. Blogu olmayan bile bazen yazı gönderiyor, okuyorum.. okuru oluyorum. Bir yorum geliyor mübarek benim attığım posttan daha içerikli. Böyle bir karışım söz konusu ve bu çok güzel.. Dışarıda belirli bir gazetenin güzel yazarı adam ama bu ortam içerisinde benimle onun arasında da fark yok.. Röportaj vermeyi de bu açıdan bu farkın kaldırılması adına da hoş bulmamıştım ama şimdi ben de soracağım, diğerleri cevaplayacak.. o zaman olur ;)

Orhan Uluca ise kurumlar için geçerli olmasını dilediğim ismimdir. Ben x Dergisinin, y televizyonunun a radyosunun (total futbol programı hariç) Borges'i değilim.. Hiçbir şeyi değilim. Orhan Uluca'yım orada. Mümkünse o mesafeyi koruyarak yaklaşsınlar ya da hiç gelmesinler. Sonuç itibari ile sıradan bir adamın tuttuğu bir futbol günlüğünden öte bir şey değildir Borges Bloıgu ama bu sizin için parasız, ekstra zaman isteyen pek çok işi kotarmak için heyecanla beklediğim anlamını da taşımamalı. Belki bu nedenden dolayı Borges daha çok yaşar ve Orhan Uluca da zamanla ölür ama kimse de emeğimi sömüremez.. Bu yüzden "Orhan Uluca" burada devreye girer..

Son olarak gelenek olduğu için soruyorum, Sportif Cümleler için neler söylemek istersin?


Orhan Uluca: Emeğe saygım çok ama içerik açısından yeterli bulmuyorum. Tavsiye olması açısından bir gün içerisinde ola gelen her konuyu postlamaktan ziyade daha az post ve daha içerikli yazılar yazılması taraftarıyım. Anladığım kadarı ile zamanınınız ve yazma aşkınız çok fazla, futbol sevginiz üst düzeyde ama bu daha doğru bir şekilde kulanılması gerekir . A transferi B maçı C'nin kolu bacağı yerine daha ayrıntılı daha bilgi verici daha içerikli yazılar yazılmasını isterim.. Açıkca söylemek gerekirse sizdeki enerjinin onda biri bende yok ama keşke daha güzel bir şekilde kullanılsa.. Dört değil bir tane post atın, hepsine bedel olsun..

Yine de helal olsun bu bloga. öyle bir tutku var ki insan kıskanıyor. Futbol sevginiz, yazma hevesiniz ve paylaşım tutkunuz inanılmaz.. Bugün belki kusurları çoktur ama bu tutku oldukça kendi kendisini aşacaktır, çok daha iyi olacaktır. Bir de Burak Eren'i severim, karakter olarak.. çok başka, güzel bir adam.

Çok çok teşekkürler..

2 yorum:

  1. Borges in blogu takip ettiğim bloglardandır.
    Zevkli bir röportaj olmuş.
    Son soruna verdiği cevaplara aynen katılıyorum.

    YanıtlaSil
  2. Harika röportaj olmuş Burak.Devamını bekleriz.Tam benim sormak istediğim soruları sormuşsun =))).

    YanıtlaSil

 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir