10 Aralık 2010 Cuma

Galatasaray Türkiye’nin En Nev-i Şahsına Münhasır Kulübüdür / U.Ozan Darıcı Röportajı


Galatasaray kötü bir dönemin içerisinde, yaşanan birçok sorun var ve çeşitli çıkış yollarını konuşup duruyoruz. Çoğu arkadaşımız da içerisinde bulunduğumuz durumu güzel özetliyor ama Ozan Abi'nin yeri farklı. Kendi üslupuyla taşı gediğine oturtuyor diyebiliriz. Spor dışında da çok güzel yazıları var ama ben işin spor boyutuyla, daha çok Galatasaray boyutuyla ilgilendiğimden bizimle ilgili yazılarının hayranıyım. Kendisi aslında uzun yıllardır bu sektörün içerisinde ama bu blogger alemi olmasaydı onu tanıyamayacaktık bile. Kendisiyle de bir röportaj yapmak uzun zamandır hedeflerimden birisiydi ve bunu gerçekleştirebildiğim için çok mutluyum. Futbol ezilen halkların mutluluğu gerçekten inanılmaz bir blog. Ozan Abi'ye de bizleri kabul ettiği için tekrar teşekkür edelim ve röportajı sizlere sunalım.

Son dönemde Faruk Süren ve Ali Dürüst'ün sesleri fazlasıyla çıkmaya başladı. Muhalif kesimin hepsini mi temsil ediyorlar bilmiyorum ama kendi içlerinde bir çalışmaya girdikleri kesin. Süreci olağanüstü kongreye götürerek, Ali Dürüst'ün başkan seçilmesini sağlamak hedefleri var. Yönetimin, özellikle de futbol konusunda inanılmaz başarısız olduğunu ben de kabul ediyorum ama Ali Dürüst'ün de bu iş için doğru isim olmadığını düşünüyorum. Benim gözlerim yeni isimler arıyor, daha genç ve heyecanlı. Senin bu konu hakkındaki görüşlerin nelerdir?


U.Ozan Darıcı: Galatasaray’ın olağanın dışında bir süreç yaşadığı su götürmez bir gerçek. Sportif açıdan salt futbol değil, her alanda başarısızlık olduğu bir gerçek. Haliyle bu görüntü içinde Galatasaray’ın içinde birtakım çalkantılar olması da çok doğal. Ancak bu kulübün dinamikleri, Türkiye’deki her spor kulübünden farklı olarak işliyor, lise bağlantısından ötürü. Faruk Süren, Ali Dürüst ya da Haldun Üstünel, kişisel olarak isimler beni ciddi anlamda ilgilendirmiyor. Eğer yöneticilik yapıyorsanız, insanların sizden beklentisi başarıdan başka bir şey değildir. Bu bir GSM şirketi de olabilir, bir tekstil firması da.

Geriye dönüp Adnan Polat’ın başkanlık sürecine baktığımda ne yazık ki, başarılı bir tablo görmüyorum. İnsanların buna karşı savunması “Sportif olarak değil ama diğer konularda başarılı” oluyor. Endüstriyel futbola karşı olduğum için, GSBilyoner, GS Bonus Card gibi mali atılımlar umurumda değil.

Kulübün yönetilme mantığına baktığımda, Adnan Polat’ın başkanlıkta kalması taraftarı değilim. Ancak “Şu ismi istiyorum” gibi bir tavrım day ok. Ben Galatasaray taraftarıyım. Maçına giderim, desteklerim hepsi o kadar.

Yönetimden başladık, yönetimle ilgili devam edelim. Çünkü inanılmaz kötü yönetilen bir Galatasaray gözlerimizin önünde. Başkan, çıkıp kulübün maddi durumlarıyla, stadla ilgili konuşuyor ve bu konularda da hakkını teslim ediyorum ama sportif başarı sonuçta bu işin vitrini. Kulüpler ekonomilerini sportif başarı gelsin diye güçlendirirler ama Galatasaray'ın futbol konusunda geriye gittiğini görüyoruz. İki sezondur da {bu sezonu da katarsak üç} alınan çok yanlış kararlar neticesinde enkaz tablosunu izliyoruz. Yeni stadımız açılacak ama futbol takımı konusunda yaşanacak bir heyecan yok. Bir yandan da Rijkaard, Skibbe gibi isimleri getirebilen yönetimin, yaşanan süreçleri bu kadar kötü yönetmesine inanamıyorum. Öncelikle uzun ve kısa vadelerde Galatasaray için duyduğun heyecanın durumu nedir ve çıkış yolunu nerede görüyorsun?


U.Ozan Darıcı: Ne yalan söyleyeyim, perşembenin gelişi çarşambadan belliydi. Bu sürece adım adım ilerlediğimizi mantıklı bakan herkes gayet net biçimde gördü. Kısa vadede Galatasaray için tek bir heyecan bile duymuyorum. Uzun vadeye gelince Galatasaray Türkiye’nin en nev-i şahsına münhasır kulübüdür, o yüzden de uzun vadede her şeyin yerli yerine oturacağını düşünüyorum.

Sorunun öznesi “Galatasaray’ın çıkış yolunu nerede görüyorsun?” ya, işte ben zaten temelde buna karşıyım. Kulübün yöneteni olsaydım çıkış yolu için pek çok şeyi deneyebilirdim ya da uygulanması için uğraş verirdim. Fakat taraftarlık Türkiye’de evrimleşiyor. Taraftar kulüpte söz sahibi olmak istiyor. Bunda temel argüman, “Ulan formasını alıyorum, bilet parası veriyorum, lisanslı ürününü alıyorum. Benim de konuşma hakkım var” anlayışı. Oysa benim taraftarlığım böyle bir anlayışa dayanmıyor. Elbette formasını alırım, lisanslı ürününü alırım. Ama bunları almam söz hakkına sahip olmam anlamına gelmiyor. Bayern Münih taraftarı da lisanslı ürününü alıyor (zaten başka şansı yok), para veriyor ama kimse Uli Hoeness’e, “Benim de konuşma hakkım var” demiyor. Çok sesliliğe evet, farklı fikirlere evet ama herkesin durması gereken bir yer olmalı. Bu ülkenin temel sorunlarından biri zaten bu. Herkes her konuda, her şeyi, herkesten iyi biliyor.

Bülent Korkmaz'ın ilk icraatlarından birisi Lincoln'ü küstürmek, sonrasında da gönderilmesi sürecini başlatmak olmuştu. Hagi'nin de ilk icraatlarından birisi Misimovic'i aynı sürecin içerisine koymak oldu. Tabii edilen zararı düşünmek dahi istemiyorum. Neden, Galatasaray bu tip yıldız futbolcuları yönetmeyi başaramıyor yoksa bu futbolcular bahsedildiği kadar sorunlu isimler miydi?


U.Ozan Darıcı: Yıldız oyuncu yönetmek gibi bir şeyi kabul etmem söz konusu değil. Bu adamlar mahallede, gazoz kapağı karşılığında futbol oynamıyorlar. Dünyada milyarlarca aç ve yoksul varken, ciddi rakamlar karşılığında futbol oynuyorlar. O yüzden sahaya çıkıp, işlerini yapmak zorundalar. Formsuz olur, kötü günler geçirir, istediği gibi oynayamaz v.s. v.s. , bunların hepsi kabul edilebilir durumlar. Ancak bu adamların senin söylediğin anlamda yönetilmeye ihtiyaçları olmamalı.

Galatasaray’ın bu tip adamlarla kan uyuşmazlığı yaşadığı bir gerçek. Ama hepsi için “Bu adamlar sorunlu” demek haksızlık olur. Zaten eğer öyleyse transfer politikasının baştan gözden geçirilmesi ve yanlış yapıldığının açıkça itiraf edilmesi gerekir. Lincoln için aynı şeyi söyleyemem ama Misimovic’in sorunlu bir futbolcu olduğunu düşünmüyorum. Bundesliga’da Wolfsburg, Bochum ve Nürnberg’de sürekli dikey çıkış yakalayan bir adam için bunu söylemek mümkün değil.

Bülent de, Hagi de, diğerlerine “İşte sonunuz bu olur, ayaklarınız yere bassın” diye, en parlak isimleri seçti. Yoksa futbolcu Hagi yıldız mı değildi de harikalar yarattı? Ya da Kewell yıldız değil miydi? Veya Baros…

Ben hergün gözlerimi açtığımda ''Allahım iyiki Kewell bizim takımın formasını giydi ve hala da giymeye devam ediyor'' diyorum. Şu an Galatasaray'ın altyapısında oynayan bir genç futbolcu olmayı çok isterdim. Sabah akşam Kewell'ın peşinden ayrılmaz ve o ne yapıyor diye gerektiği zamanlarda not bile alırdım. Kewell, çok büyük bir idol ve profesyonel. Takımı dara düştüğünde Kara Murat benim der misali çıkıp stoper oynarım diyebiliyor. Bashettiğimiz isim de Harry Kewell sonuçta. Senin de büyük bir Kewell hayranı olduğunu biliyorum ve anlatılmaz yaşanır durumu olduğunun da farkındayım ama sana Kewell desem, sen bizlere neler söylemek istersin?

U.Ozan Darıcı: Herkesin ayrı bir Kewell hikâyesi mutlaka olacaktır bu takımdan ayrıldığında. Hiçbir futbolcunun bu kadar kısa sürede bu denli sevildiğine rastlamadım. Bana “Kewell” deyince aklıma gelen iki şey zekâ ve pozitiflik oluyor. Bu haftaki Kasımpaşa maçını hatırla, Galatasaray kontraya yakalanıyor ve sakat, hasta, yaşlı denilen Kewell son adam olarak gole giden atağı kesiyor. Pek çok maçta bunun gibi onlarca pozisyon sayabilirim. Bu zekâsının göstergesi.

Pozitiflik konusuna gelince, sahada gülümseyen yüzler görmeyi hep sevmişimdir. Bu kadar büyük paraların döndüğü artık endüstri haline gelmiş futbol benim için hep bir oyun oldu. Kewell’da da aynısını görüyorum. Hakemin yanlış bir kararında bile yüzünden gülümsemesini eksik etmiyor. En sert çıkışı bile sadece suratını asmak. O yüzden çok seviyorum. Ve tabii harika bir profesyonel. 3 sezondur Galatasaray’da ve 90’a yakın maçta forma giydi. Sezon ortalaması 30 maç ve hâlâ sakat olduğunu söylüyorlar. Kimse kusura bakmasın ama Kewell’ı Galatasaray’dan göndermek intihar olurdu, oynadığı süre içinde de bunu kanıtlıyor. Galatasaray Kulübü’nün Kewell’ı kesinlikle bünyesinde barındırması gerekir. Hiçbir şey yapamasa, sahada futbol oynayacak insanlara gülümsemeyi öğretmesi bile Türkiye’deki iğrenç futbol ortamı için büyük kazanç olur.

Yaşanan sakatlıklar da çok büyük bir çelişki. Son 3-4 yıldır çok fazla sakatlanan futbolcumuz var ve giden geri dönmüyor durumu yaşanıyor. En büyük örneği de sanırım Baros. Bir türlü iyileşemedi gitti. Sani sakatlık sonrası yaşanan rehabilitasyon sürecinde büyük sıknıtılar oluyor ve bu noktada gözler Cevat Güler'i arıyor. Sence bundan önceki sağlık ekibinde sıkıntı var mıydı, yeni ekipte de sıkıntı var mı yoksa hepsinin ötesinde futbolcuların profesyonel yaşantılarıyla ilgili bir durum mu? 4 hafta oynamaz denilen ama 5 günde iyileşen Cana örneğini de unutmamak lazım.


U.Ozan Darıcı: Barış Manço’nun “İnsanın bir kere ters gitmesin işi, muhallebi yerken kırılır dişi” sözünü hatırlatayım önce. Galatasaray’da pek çok şey ters gidiyor, tıpkı sakat oyuncuların durumu gibi. Dünyada pek çok şey değişiyor. Antrenman teknikleri, futbolcuların kişisel gelişimleri için uygulanan bireysel çalışmalar gibi. Artık Avrupa’daki ciddi pek çok kulüpte, futbolcuların kas yapısına göre antrenmanlar uygulanıyor. Türkiye’de uygulayan var mı yok mu inan bilmiyorum. Ama bir şeyleri değiştirmek istiyorsak, dünya kulübü olmak istiyorsak, bu gelişmelerin yakından takip edilmesi gerekir.

Şahsen bir futbolcunun bonservisine 4-5 milyon Euro verileceğine, ciddi bir medical labotaruvar kurulması ve ekip getirilmesini tercih ederim.

Arda Turan'ın üstüne çok geliniyor, çünkü bu takımın vitrini o. Takımın kaptanı, belki de en iyi futbolcusu, kısacası müthiş bir değere sahip. Arda'nın gelecek planlarından ziyade benim sormak istediğim soru farklı. Arda Turan'a kaptanlık dediğimiz olay çok mu erken verildi, ona bu sorumluluk çok mu erken aşılandı ve Arda bu işi ne kadar kaldırabildi. Kısacası Arda Turan ve liderlik ilişkisini sana sormak istiyorum.

U.Ozan Darıcı: Arda sadece Galatasaray’ın değil, yerlisiyle, yabancısıyla Türkiye’nin en yetenekli ve iyi futbolcusu. Adnan Polat’ın yaptığı en kritik hatalardan biri bu bence, yani Arda’nın kaptanlığı getirilip 10 numaranın verilmesi. Arda’yı keşke yakından tanısam ve bu soruna daha iyi yanıt verebilsem ama sahanın dışından bir göz olarak baktığımda Arda’nın liderlik vasıflarını taşımadığını düşünüyorum. Sadece sinirlerine yenik düşmesi bile bu fikrimin, benim adıma doğruluğunu gösteriyor.

Sakın yanlış anlamasın kimse ama Bayrampaşa’dan çıkmış, belli bir hayat standartlarında yaşayan bir gencin, birdenbire Türkiye’nin konuştuğu adam haline gelmesi herkes adına çok kolay kaldırılabilecek bir durum değil. Mental olarak bu çocukların doğru ellerde yetiştirilmesi gerekiyor. Tabii bu çocukların aynı zamanda da kendisini yetiştirmesi gerekiyor.

Tüm bunların üstüne Türkiye’nin tanınan ve bilinen bir genç kızıyla birlikte olması, yerel Victoria-David Beckham ilişkisine aç basına malzeme olunca, her şey birbirine girdi. Sahada başarı yok, saha dışında çocuk tuvalete gitse basın ordusu takip ediyor, tribünden tut, sokaktaki adama kadar herkes Arda Turan’ı konuşuyor. Bunların hepsinin toplamı Arda’nın yapabilecek kapasitede bile olsa, kaptanlık yapamamasını getirmeye başladı. Ben Arda’yı 66 olarak sevdim. Arda’ya giydirilen (tırnak içinde) Messi modeli yerine Iniesta olabilseydi. İnan o zaman Arda çok daha başarılı olacaktı.

Hagi'nin dört mevkiye futbolcu istediği ve istediği her bir mevki için üç futbolcu önereceği söyleniyor. Anlaşılan ligin devre arasında ince bir operasyon, sezon sonunda ise köklü bir operasyon var. Ama sene sonunda Hagi takımın başında kalır mı bilemem. Şu ana kadar geçen sürece baktığımızda Hagi sana umut verdi mi? Gelecek için öngörülerin nelerdir {Hagili Galatasaray'a yönelik}?


U.Ozan Darıcı: Benim tavrım baştan Hagi ile olmayacağı yönündeydi. Bunu hep dile getirdim, Hagi benim futbolcu efsanemdir (Beni tanıyanlar bilir Galatasaray’a gelmeden önce efsanemdi) ama teknik direktör olarak değil. O yüzden yapılanmanın Hagi ile yapılmasına çok da sıcak bakmıyorum. Ama en nihayetinde getirildi ve artık bir teknik direktörün arkasında durması gerekiyor Galatasaray’ın. Seyirci, yönetim, kulüp yani herkes. Nedense içimdeki his Hagi’nin sezon sonu görevinde kalmayacağı yönünde. Bu yıl yaşanan başarısızlığa kılıf olarak getirildiğini düşünüyorum.

Şu ana kadar Hagi’li Galatasaray’da ne gördün diye sorarsan, bu sorunun yanıtı için çok erken olduğunu düşünüyorum. Eğer Hagi devam edecekse, kendi istediği adamlarla çalışmak isteyecektir. O yüzden de operasyon tamamlanır, Hagi takımda kalır, sonrasına bakarız.

Hayal ettiğin görmek istediğin Galatasaray profili nedir?


U.Ozan Darıcı: Hayal ettiğim Galatasaray profili aslında tüm Türkiye’deki spor kulüpleri için geçerli. Başarılı olsun ya da olmasın, izlediğimiz spor dalına lezzet katan, gençlerin spor yapması için yönlendirici ve belirleyici olan, tribünlerinde faşizm ya da köktendincilik kokmayan ve kimsenin birbirine düşman gibi bakmadığı bir spor ortamı istiyorum. Bunların hepsi ütopya mı? Evet ama umut fakirin ekmeği işte.

Trabzonspor'u da konuşmak lazım aslında. Türkiye'nin futbol filozofu dediğim Şenol Güneş, 1.5 sene içerisinde Ersun Yanal tarafından kurulan iyi çekirdeği harika bir noktaya getirdi ve bana göre şampiyonluk yolunda favori ekipler. Tabii geleneksel olarak yaşanan Trabzonspor sorunsalları yine hortlamazsa. En iyi giden dönemde bile, arabaya taş koyan bir yapının da olduğunu söylemek lazım ama Şenol Güneş, Sadri Şener faktörleri umut verici. Trabzonspor için neler söylemek istersin, Şenol Güneş dediğim gibi sence de bir futbol filozofu mu?


U.Ozan Darıcı: Şenol Güneş’i Türkiye’deki futbol ortamında çölde açmış kardelene benzetiyorum hep. Sportif kimliği dışında insanlığı, bilgeliği, kişilere ve kurumlara olan yaklaşımı, mütevazılığı, hayata bakışı ile Türkiye’de yetişen çok nadir adamlardan biridir. Mesela Galatasaray’lıyım ben değil mi? Ama 100 tane Fatih Terim’i bir Şenol Güneş’e asla değişmem.

Teknik direktör olarak Şenol Güneş, Türkiye’de hakkı yenmiş bir adam olarak tarihe geçecektir. Hıncal Uluç’un başını çektiği birtakım çok bilmişler, önce karizmasını tartıştılar, sonra teknik direktörlük becerisini. Meşhur “Türkiye Dünya Kupası’nda zaten hiçbir ciddi rakiple karşılaşmadı” geyiğinden söz ediyorum. Karizma meselesine hiç girmeyeceğim çünkü girersem kel ve iğrenç bir gülüşe sahip bir adamın bunu nasıl ağzına aldığından başlar, eleştiren isimlerin kaşına gözüne kadar girerim, gerek yok. Ama sportif açıdan da Türkiye’nin en başarılı isimlerinden birisidir. Şu an ülkede oynanan futbola baktığımda beni doyuran tek takım Trabzonspor’sa, söylenecek bir şey yok demektir. Kaldı ki, başta dediğim gibi, onun insanlığı Türk futbolu için ilaçtır.

Süper Lig'in geneline baktığımda oynanan futbol Schuster'in dediği gibi 60'ların futbolu düzeyinde mi ve şampiyonluk yarışındaki favorin kimler, nasıl bir zirve yarışı yaşanır?


U.Ozan Darıcı: Ne yazık ki, bu ülkede yaklaşık 5 yıldan beri futbol filan oynanmıyor. Kuralları futbol olan ama birtakım sığırların mücadele ettiği bambaşka bir oyun gibi. Schuster’in o anlamda söylediklerine katılıyorum. Ama o da baktı ki, burada bu işler başka şekilde yürüyor, sisteme ayak uydurmaya başladı. Rijkaard’ın başarılı olamamasınının temel nedenidir bu. Şampiyonluk yarışında daha sezonun 3. Ya da 4. Haftasında Trabzonspor’un şampiyon olmasını istediğimi yazmıştım. Şenol Güneş’in tükürülenleri yalatması için. Zirve yarışı Trabzonspor, Bursaspor ve Kayserispor arasında yaşanır gibi geliyor. Beşiktaş’ı birkaç hafta daha izlemek lazım.

Blogunda futbol da yazıyorsun, siyasette de yazıyorsun ve inanılmaz popülersin. Ben işin futbol kısmıyla ilgilendiğimden, benim adıma senin gibi bir Galatasaraylıyla tanışıyor olmak öncelikle büyük bir mutluluk, sonrasında büyük bir gurur. Takımın en ihtiyaç duyduğu durum olan muhalefeti şu sıralar en güzel şekilde yapıyorsun, çoğu Galatasaraylının da söylemek istediği ama oluşturmadığı düşünceleri bizlere aktarıyorsun. Bizlere futbol ezilen halkların mutluluğudur blogunu sen anlatır mısın, bir de kendi blogunu senden dinlemek isteriz?

U.Ozan Darıcı: Ya bak önce şuna açıklık getireyim. İnanılmaz popular olduğumu inan bilmiyorum. Bunu öyle kıytırıktan mütevazılık yapmak için söylemiyorum. Muhtemelen twitter, facebook, friendfeed gibi hadiselere girmediğimden ötürüdür. En baştan beri söyledim, aslında kimse için yazmıyorum çok kez. Yazdıklarımdan anlaşılıyordur, hayata karşı öfkemin olduğunu. İşyerinde yazdığım bir haber sonrası çalakalem girişiyorum ve bir nevi rehabilitasyonumu sağlıyorum.

Fakat sonra baktım ki, insanlar ciddi anlamda takip ediyor, o yüzden biraz biraz sorumluluk duygusu gelişmeye başladı. Yazmadığım günlerde sanki büyük bir suç işlemiş gibi hissediyorum.

Bloğun şiarından anlaşılacağı üzere, ezilen halklar ve ezilen insanlarla yakın bir bağım var. Bu nereden geliyor bilmiyorum bana içgüdüsel geliyor ama çok salak bir örnekle açıklayayım. Küçükken abimle pazar günleri film izlediğimizde (Yaşı tutmayanlar için söyleyeyim TRT1’de Pazar saat 10.00’da kovboy filmleri olurdu) o hep kovboyları desteklerdi, ben kızılderilileri. Ya da babamın dükkanında ben hep atölyedeki işçilere gelen tabldottan yemek yerdim (Cidden super aptalca bir örnek oldu ama başka türlü anlatamazdım)

Geçen gün Chao Grey “Kimi, neden okuyorum?” postuna “Bir sebep de benden sana gitsin; bu blogu seviyorum çünkü buradaki yazılarda vicdan ağır basıyor“ diye bir yorum yazmıştı. Bazen insanın kendine itiraf edemediği şeyler olur, o yorumda onu gördüm. Garip bir vicdan duygum var.

Bir de “alternatif medya” diye kıçını yırtanların arasında eleştirdikleri medyayla aynı işleri yapan insanlarla benzer şeyleri yazmak istemedim. Yoksa oturup sadece futbol yazmasını da bilirdim ama bu beni yansıtmazdı. Bazen çok öfkeleniyorum çevrede olan bitene duyarsız kalanlara ve içimden “lanet olsun” dediğim zamanlar oluyor ama bu ülkeye karşı sorumluluklarım var ve bunları kafamın erdiği kadar da yazmaya devam edeceğim. Bu blog da olabilir yarın bir gazetenin köşesi ya da teksir kağıtlara yazılmış bir el yazısı da. Sadece şunu biliyorum, tek bir kişinin beyninde minicik bir kıvılcım bile yaratsam düşündüğüm şeyi gerçekleştirmişim demektir.

Son olarak Sportif Cümleler için neler söylemek istersin?


U.Ozan Darıcı: Aslında bir sene once yazmıştım “Sportif Cümleler okunmalı” diye bir postta. Benim okumaya başlamam futbol dışında tenis, basketbol gibi farklı sporları yazıyor olmanızdı. Zaman zaman futbol yönlü oldu ama şu günlerde de görüldüğü üzere yeniden diğer sporlara dönüş başladı. Onun dışında yazı yazma disiplinine ciddi anlamda bayılıyorum. Hiçbir beklenti olmadan günde 4-5 post yazıyorsun. Hayatta disiplini olan insanları hep sevmişimdir, bende eksik olduğu için, sadece o yüzden bile okunmaya değersin. Bir de tırnaklı font kullanmayın, okuyanları zorlamasan şahane olur.

Çok teşekkür ederim…

6 yorum:

  1. Blog aleminde tartışmasız en sevdiğim adamdır Ozan. [Beni sevmiyor musun abi deme bana Burak! Sen benim kardeşimden farksız oldun, bunu biliyorsun.]

    Duygularımıza öyle güzel tercüman oluyor ki bazen kelimeler bile kifayetsiz kalıyor. Herkesin bu yaşamda taşıdığı bir öfke var, kimisi bu öfkesini yazılarda fazlasıyla gösterir, kimisi de iç dünyasına gömer. Ozan gömmeyenlerden, insanları aptal yerine koyan ve hakkını arayanlara salak muamelesi çekenlere gömenlerden..

    Özellikle Kızılderililer ve işçilerle aynı tabldottan yemek yeme üzerine söyledikleri muazzam. Ve bu hiç de salak bir örnek değil. Aslında büyük bir erdem. Bazen keşke ben de onun gibi ters giden bir çok şey için öfkelensem, yardırsam diyorum ama bu işin profesörü dururken bize onu okumak ve söylediklerini bir kenara yazmak kalıyor..

    YanıtlaSil
  2. Ne yalan söyleyeyim,postu açarken galatasaray ile ilgili kısımdan çok Ozan abinin röportaj yapmış olmasına sevindim.

    Biliyordum ki yine bizlere dair tespitleri olacaktı.Burak arkadaşımın aksine hayranlığım siyasi yazılarından ve ülkemizde olan bitene sessiz kalmamasından.Kendi deyimiyle kalamayışından.Çünkü;vicdan vicdan vicdan.


    Bloğa bir hafta yokum diye yazsa yine sayfayı defalarca yenilerim,belki yazmıştır diye.

    Futbol ile ilgili kısımda ise [ :) ] futboldan anlarmış gibi tv karşına çıkanlardan fazlasıyla iyi yorumlar var.

    İkinize de böyle bir röportajı bizlere sunmuş olduğunuz için teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  3. aynen bende ozan abinin ismini görünce bodoslama daldım okumaya...bnmde hiç post atmamış olsa bile günde 2 3 kere baktıım bi blog..bi aralar kilit olayına girdi ama Allahtan wazgeçti çünkü onun gibi insanların yazması lazım ...bzm düşünüpte ( belki düşünemeyipte) kuramadıımız cümleleri onun kaleminden okumak çok keyifli.. eksik olmasın..

    YanıtlaSil
  4. inanırmısınız bende mail atıcaktım size ozan abiyle söyleşiniz olucak mı diye atmadan böyle bir şey yapmanız inanın çok mutlu etti beni ikinizde yüreğine sağlık çok güzel bir şöyleşi olmuş blog işin tribünlerde taraftar profili çizmeye başladığı an yaptığınız işin mükafatı olucak çok teşekkürler söyleşi için

    YanıtlaSil
  5. Sevene de sevmeyene de eyvallah. Güzel söz söyleyen herkese de çok teşekkür ederim

    YanıtlaSil
  6. Ozan blog alemini en 'en son söylenecek lafı ilk söyleyen kişisidir' açıkçası :)

    Dobra adamları hep severim ve takip ederim.

    Buraçım inşallah röportajların devam eder.

    YanıtlaSil

 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir