27 Ocak 2015 Salı

CIA Ajanı Değilim, Meçhul Şarkıcı Erhan Güleryüz de; Koçum Kosecki

Twitter üzerinden severek takip ettiğim bir karakter Koçum Kosecki. Kendine has tarzıyla olayları yorumluyor, kendisini severek takip ediyoruz. O da sağolsun bizleri kırmadı ve uzun bir aradan sonra beni röportaj olayına geri döndürdü. Hem kendisini merak edenler için, hem de Galatasaray üzerine güzel bir söyleşi gerçekleştirdik. 


Herkesin merak ettiği soruyla başlayalım, neden Koçum Kosecki, bu nick ile yola devam etmeye nasıl karar verdin?

Koçum Kosecki: Abi herkes merak etmiyordur bunu : ) Öncelikle ropörtaj verecek kalibrede birisi olduğumu düşünmüyorum, soruları “ben kimim ki yahu” cümlesiyle karşıladım ama teveccüh gösterip sorduğun için cevaplamak boynumun borcu tabii.

90 yılında Galatasaray’a gelen Kosecki’yi en çok babam seviyordu sanırım. Ben 5-6 yaşındayken bi idmanı izlemeye gittik. Sarı yelekli takımla, kırmızı yelekli takım maç yapıyordu. İkisi de Galatasaray. Babama “biz hangi takımı tutuyoruz” dedim, “ikisini de tutuyoruz” dedi. Olmaz, bi takımı tutalım diye tutturunca da “sarı takımı tutuyoruz” demişti, “Kosecki sarı takımda.” O dönem ağzından düşürmediği laf da “Koçum Kosecki”ydi. Kosecki gol atıyor “Koçum Kosecki”, başkası gol atıyor “Koçum Kosecki”, son düdük çalıyor, babam eve beni omzunda taşırken yol boyu “Koçum Kosecki” diye mırıldanıyordu.

Kosecki 1992 yılında gitti. Babam da 1993 yılında. Ben daha 7 yaşındaydım kaybettiğimizde. Aklımda çok az şey kalmış, onlardan biri de “Koçum Kosecki”. Vaktiyle Galatasaray Sözlük’e üyelik alırken aklıma direkt bu isim geldi. Öyle de kaldı.


Herkesin bir takım tutma hikayesi de vardır, senin Galatasaray sevdan nasıl başladı, nasıl gelişti ve Galatasaray için unutmadığın, unutamadığın isimler, anlar hep merak ettiğimiz konular.

Koçum Kosecki: Aslında yukarıda bir nevi cevabını vermişim. Babam kendimi bildim bileli beni maça, idmana götürürdü. 92 yılında bi gün iki baklava alıp yine idmana gitmiştik. Babam oyunculara baklava yedirirken foto çektirip evin duvarına asmayı planlıyordu. Gittik, herifin biri koli koli muz getirmiş, oyuncular şişmiş. Babamın baklavalarla ve futbolcularla foto çektirme planı yattı tabii. O an bi baktım oyuncular idmandan çıkıyor. Bi anda Stumpf, Falco, Arif ve Hakan Şükür’ün arasındayım. O neslin yeri ayrıdır her zaman.

Hakan ilk geldiğinde 9 numaralı formasını almak için tutturmuştum. Sene 92. Store filan hak getire. Merter’e girip babamla fellik fellik aradık. Forma var, ama numarası 9 değil. Ben tutturmuşum illa 9 olacak, Hakan Şükür olacak. Akşama kadar aradık bulamadık. Baktık 8 var. Arif’in numarasıydı o zaman yanlış hatırlamıyorsam. Aldı babam, 8’in sol alt kenarını özene bezene kesti. Oldu sana 9. Öyle gururla giymiştim 9’u. Kralı çok severdim o zamanlar.

Yani Galatasaraylılığım öyle Nick Hornby’ninki gibi ani, tutkulu filan olmadı. Normal, düz, Florya’dan, Merter’den geçen, babadan kalma bir Galatasaraylılık.


Twitter'da takip edilen, çok sevdiğimiz bir yüzsün. Esprili bir tarzın var ve seni de farklı kılan yön bu. Sen kendini nasıl tanımlıyorsun, sosyal medyada bu yönle tanınmak nasıl bir olay?

Koçum Kosecki: Üzerine çok kelam edilecek bi şey yaptığımı düşünmüyorum. Tweet yazıyoruz işte : ) Ama Twitter’ı bi yandan küçümserken, bi yandan hakkını verelim. Ortalama 400 insan takip ediyorsam bu 400 kişinin herhangi bir konudaki görüşlerini direkt olarak alabiliyorum. Gerçek hayatta bunu yapmak imkansız. Gerçek hayatta kimi dinleyeceğini seçmen zordur, seçmek yerine bolca maruz kalmak vardır. Twitter bu açıdan gerçekten mühim. Yayın akışını kendin belirleyebiliyorsun, güzel hadise.


Soruları hazırlamaya başladığım tarih Drogba'nın Galatasaray'a transfer olduğu tarihe denk geliyor, 2. yılındayız. Sadece Drogba için sormak istemiyorum, Sneijder'i de işin içerisine katarak yaratılan bu vizyonun devamı neden gelmedi de, şu an yaşadığımız süreç yaşanmaya başladı?

Koçum Kosecki: Drogba ve Sneijder nefis transferler ama vizyon denir mi bilmiyorum. Muhteşem transferler, elbette, fakat bana sonrası düşünmeden yapılmış, etraflıca planlanmadan girişilmiş hamleler gibi geliyor. En azından 2013 ocağında Sneijder ve Drogba’yı alan ekibin 2014 ocağında iyi de para harcayarak yaptığı transferler bu vizyon teorisine ters düşüyor.

Toplama bilgisayarlarda parça uyumu diye bir şey vardır. Eski kasaya yeni bellek kartı takmak istediğinde uyum göstermez. Ya eski bir kart takman lazımdır, ya da tüm kasayı yenilemen. Biz Sneijder ve Drogba’yı aldıysak, tüm kasayı yenilememiz lazımdı. Mevcut takım bu ikiliyi o dönemki fizik kaliteleriyle kaldıracak durumda değildi. Takımı yönetenler o esnada birbirlerini yiyor olmasaydı yine de kısa vadede başarı gelebilirdi, gelmedi.

Maçları coşkuyla beklediğimiz 2013 Şubat ayından bir lig 11’i:

Muslera-Eboue-G.Zan-Dany-H.Balta-Hamit-Selçuk-Sneijder-Amrabat-Drogba-Burak

2015 kadrosunun, gördüğümüz bu kadrodan çok daha kalitesiz olduğu söylenebilir mi? Bence söylenemez. Ama aradan geçen 2 yılda sadece bonservise harcanan toplam 50 küsur milyon Euro’ya çok daha kaliteli bir takım kurulabilirdi. Bu fırsatı kaçırmamız, ve hoca tercihlerindeki epik hatalar bugünü hazırladı bize biraz.


Seveni var, sevmeyeni var, kaçıp gitti diyeni var, kaçırıldı diyeni var, geri dönsün diyen var derken hakkında birçok soru barındıran isim Ünal Aysal. Sen kendisi için ne düşünürsün, nasıl bir başkan profili izledik?

Koçum Kosecki: Bana başkan ve yöneticileri çok sevmek, ateşli şekilde desteklemek çok doğru gelmiyor. Galatasaray’ı, Fener’i, Beşiktaş’ı canından çok seven adamlar bu kulüplere başkan olacak süreçleri tamamlayamazlar. Hiçbir zaman vatanını tüm çıkarlarının önünde seven bir başbakan ya da kulübünü bir taraftar kadar hesapsız seven bir kulüp yöneticisi göremeyeceğiz. Çıkarcı bi kitlenin domine ettiği futbol yönetimi ortamında bize daha çok kupa kazandıran, başımızı daha az öne eğen adamı kendimize yakın bulmaktan, “yiyor ama çalışıyor” der gibi desteklemekten başka çaremiz de yok. Ünal Aysal da takımı oyunda tutmuş, camianın yitirmek üzere olduğu özgüveni geri kazandırmış olmasıyla öveceğim birisi. Ansızın gitmesiyle sonuçlanan son dönemi de sitemi hak ediyor.

Biz futbolu çok iyi niyetle izliyoruz ve arkada dönen tatsız planları çoğunlukla bilmiyoruz. Belki de olay bambaşka şekilde gelişti ve biz burada boşuna konuşuyoruz. Şu sisli ortamda yine de, başkanlar kazandığı kupalar kadar hatırlanır diyebiliriz. Hakan Şükür’ün attığı golden fazla kaçırdığı vardır. Ama bugün kaçırdıkları hatırlanmıyor. Ünal Aysal için de yıllar sonra akla 2 şampiyonluk ve Çeyrek Final gelecek. Bu tabloyu daha unutulmaz da kılabilirdi tabii, yazık oldu, yapacak bir şey yok.


Geleceğe yönelik Galatasaray'la ilgili beklentilerin nedir peki, ne olmasını isterdin de ne oldu veya olmalı?

Koçum Kosecki: Galatasaray’dan en büyük beklentim, çok büyük bir takım olmaya çalışmaması. Biz hiçbir zaman Bayern Münih gibi başarılı olmayacağız. Bayern Münih kadar başarılı olsak bile, Bayern Münih gibi, yani onların tarzıyla başarılı olmayacağız. Barcelona gibi altyapıyla, Real Madrid gibi transferle kupaları kucakladığımız günler gelmeyecek.

Hagi’nin yer aldığı 96-2000 dönemi muhteşem bir dönemdi ama bizi de büyük bir yanılgıya itti. Başarının sadece çok kaliteli ve tecrübeli 2-3 yabancının yanına konan cengaver gibi yerlilerle geleceğini, tek modelin bu olduğunu düşündük. Bu tabii ki bir modeldir ancak bunun işlemesi için Hagi gibi, Popescu gibi, Taffarel gibi 10 yılda bir görülecek adamlara denk gelmen gerekir. Bir zamanların Akçaabat Sebatspor’unu hatırlıyorum. Takımdaki 11 oyuncunun neredeyse tamamı bir zamanlar büyük takımların formasını giymiş oyunculardı. Ama Akçaabat çok çok düşük puanlar alarak küme düştü. Büyük takımlardan aldıkları oyuncuların ne kalitesi ne de top oynama hevesi kalmıştı.

Benim en büyük korkum, Şampiyonlar Ligi seviyesinin Akçaabat Sebatspor’u olmak. Biz başarıyı yakalayacaksak, muhtemelen Atletico Madrid gibi yakalayacağız. Geniş davranan Türk oyuncusuna sahayı dar edecek otoriter bir hoca, kendini dünyanın en büyüğü saymayan yerli, “nereye geldim ben” demeyen yabancı futbolcular ve keyfine göre hareket etmeyen, hocayı dinleyen bir yönetim. Koşarak, mücadele ederek, uğraşarak yakalayabiliriz başarı yakalayacaksak. Yıldız değil, yıldızlaşan futbolcular olacak kadroda. Bizi yenebilen Anadolu takımlarının yaptığını yapacağız büyük takımlara. Anca böyle gelir eski günler, eski günleri yerine getirmeye çalışarak geleceğini sanmıyorum.


Gerçek ismini bilmediğim gibi merak da etmiyorum, zaten seni de özel kılan şey bu. Herkes benim gibi düşünüyordur. Tüm bu internet dünyası dışında neler yaparsın, zamanını nasıl geçirirsin, ne işle meşgulsün. Bu profilin altında yatan kişi kim? (artık öğrendim :) )

Koçum Kosecki: Yani CIA ajanı değilim, meçhul şarkıcı Erhan Güleryüz de değilim. Zamanında nickle başladım, şimdi bi anda kendi fotomu koyup kişisel hesaba dönmek garip geldiği için böyle devam ediyor.

Yıllardır yazarak para kazanıyorum. Senaryo, reklam, yarışma programı derken yazmadığım şey kalmadı. Şimdi de bir ajansta sosyal medya için metin yazarlığı yapıyorum. Markaların sosyal medyada olmasından nefret ederim. Yani iş tekliflerine açığım :(


Bizleri kabul ettiğin için teşekkür eder ve Sportif Cümleler için ne söylemek istersin, ne düşünürsün, hakkımda senden eleştiri almak isterim :)

Koçum Kosecki: Blog hadisesi genelde geniş bir kadro ve büyük bir hevesle açılıp ikinci ayda “beyler bloğu boşlamayın” a evrilen, 4-5 aya kalmadan da tarihin tozlu sayfalarına karışan örneklere tanıklık etti. Sportif Cümleler bu açıdan takdire şayan, büyük bir emekle, özveriyle, kaliteden sapmadan uzun zamandır gidiyor. Bunun yanı sıra blogda yemek tarifleri bölümü olsa iyi olur.(gülüşmeler) Hayatımda ilk kez röportaj veriyorum bir şekilde olayı gülüşmelere bağlamalıydım. Sevgiler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir