20 Eylül 2009 Pazar

Atilla Çelik Röportajı {Bölüm 1}

Bölüm 2
Bölüm 3


Bugün bayramın ilk günü bizde bayrama hazırlık olsun diye bir kaç gündür Atilla Abi'nin {Atilla Çelik} röportajı için çalışıyorduk. Soruları hazırladık. Burak gitmeden Atilla Abi'ye gönderdik cevaplarıda aldık. Atilla Abi de sağolsun hiç bir soruyu es geçmeden hepsini içtenlikle ve bütün samimiyetiyle yanıtlamış. Cevapları çok net ve doyurucu olmuş. Röportaj uzun ve keyifli olunca bizde dedik ki bayramın 3 gününe bölelim röportajı bu 3 gün içerisinde hem arkası yarın misali merak ettirelim hemde Atilla Abi 3 gün Sportif Cümleler'in gündeminden düşmesin, bayram şekerimiz olsun {ups pardon bayram çikolatamız :)) } Dedim ya biraz evvel röportajı 3'e böldük diye. İlk bölümde Atilla Abi'nin kişisel sorularını ekledik. 2. bölümde Galatasaray'ı ve son bölümde de futbol ve bloglarla ilgili kısmını okuyacaksınız. Keyifli okumalar dilerim..

Merhaba. Atilla Çelik kimdir diye sorarak kısa bir biyografi ile söyleşiye başlayabilir miyiz?

Atilla Çelik: Merhaba, tabii ki. Öncelikle uzun zamandır bu röportajı benimle yapmayı düşündüğünüz için çok ama çok teşekkür ederim. Mahcup ettiniz beni. 1976 yılında Rize’de doğdum. İlkokul ve ortaokulu İstanbul’da çeşitli okullarda tamamladım. 1994 yılında ise Pendik Lisesi’ni bitirdim. 1999 yılında arasında Karadeniz Teknik Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye Bölümü’nü dereceyle tamamladım. 2000 yılında Karadeniz Yol Projesi Cengiz-Mapa-Makyol İş Ortaklığı Çayeli – Hopa Yol Yapım İnşaatı’nda işe başladım. 2003 yılında Ankara’ya taşındım ve artık Ankara’da yaşıyorum. Ankara’ya geldiğimden beri Hürriyet Petrol isimli petrol firmasında Finansman Sorumlusu olarak çalışmaya devam etmekteyim.

İlgilendiğiniz bir çok şeyin arasında en dikkat çekici olanlarından birisi samuraylar. Bunun sebebi Uzakdoğu felsefelerine olan yakınlığınız zannedersem. Nereden geliyor bu yakınlık?

Atilla Çelik: TRT dönemiydi Sadece tek kanalın olduğu ve evlerde siyah beyaz televizyonların bile bir nevi lüks sayılabileceği dönemler. O zamanlar Shogun isimli çok meşhur bir dizi vardı. James Clavell’in bu eseri dönemin büyük aktörü Richard Chamberlain baş aktörlüğünde çok etkileyici bir diziydi. Shogun isimli filmin finali, o zamanlar ufacık bir yumurcak olan bendenizi günlerce etkisi altında bırakmıştı. Çünkü kahramanımız filmin sonunda, çevresi düşmanlar tarafından kuşatılmasına ve kazanması imkansız olmasına rağmen mücadelesine devam ediyor, hâlâ tüm cesaretiyle bedenini siper ediyordu. …ve esir düşeceğini anladığında bıçağını karnına sokup intihar ediyordu. O sıralar ufak bir çocuk olduğumdan bunun iç yüzünü anlayabilecek bir yapıda değildim. Anlatsalar bile anlayabileceğimi sanmıyordum. Ama zamanla bir çok şeyi öğrenecektim ve araştırmayı çok seven biri olmakla birlikte Japonya tarihi ve samuraylarına olan ilgim bu konuma kadar getirdi beni. National Geographic’in Ocak 2004 sayısında samuraylara yer vermesi bardağı taşıran son damla olmuş ve yaklaşık 9 aylık araştırmam sonucunda bir kitap yazmıştım. Ama şirketteki sorumluluklarım ve iş yüküm her geçen gün artınca bu kitabı bastırmak anlamında azim gösterdiğim söylenemez. İlgili kitap bundan bir kaç ay önce bir yayınevinin yayım sırasına girmişti ama ekonomik kriz vs derken kitabın yayımlanıp yayımlanmayacağı bir muammadan ibaret. Biraz da benim kaygısızlığım tabii ki.


Müzik olarak aykırı bir tür olarak tabir edebileceğimiz Heavy Metal dinliyorsunuz. Ne zamandan beri bu müziği dinliyorsunuz ve favorileriniz kimler?

Atilla Çelik: Aslında kendimi bildim bileli bu müziği dinliyorum. Yaklaşık 19-20 yıldır dinlediğim söylenebilir. Yeri gelince blogumda da yer vermeye çalışıyorum müzik olgusuna. Günümüz dinleyicilerinin baktığı ve dinlediği gözle dinlemiyorum. Hayatımın ve hayal gücümün en önemli ilham kaynaklarından biri oldu bu müzik. İnanılmaz sayıda dinlediğim müzisyen ve gruplar olmasına rağmen en favorilerim Nile, Gojira, Textures, Death, Napalm Death, Carcass, Riverside, Atheist, Pestilence, Benediction, Nevermore, Wolverine, DGM, Gren Carnation, Testament, Place Vendome, Man Must Die, Paradise Lost, Kamelot, dredg, Pink Floyd, Threshold, Scar Symmetry, Neuraxis, Plumb, Imogen Heap gibi isimler.. Sadece körü körüne Metal dinlemediğimi de söylemeliyim.

Edebiyat külliyatı olarak ne tür kitaplar tercihinizdir? Klişe bir tabir olacak ama gençlere neler önerirsiniz?

Atilla Çelik: Ne tür kitaplar tercih ettiğim sorusuna en uygun yanıtı en çok hangi yazarları sevdiğim cevap verecektir. Öncelikle benim için Marcel Proust öncelikle tartışmasız favori yazarım. Onların ardından Shakespeare, John Milton gibi isimler geliyor. Klasiklerden bahsetme gereği bile duymuyorum. Bu isimlerin en önemli özelliği mükemmel bir gözlem yeteneğine sahip olarak müthiş hayal güçleri ile inanılmaz düşüncelerini paylaşmaları ve bireysel anlamda insanoğlunun ne kadar akıllı ve büyük bir varlık olduğunu, büyük cevherlerle donandığını göstermeleriydi. Günümüz gençlerine Marcel Proust gibi isimleri önermek isterim ama oldukça ağır ve edebi bir dile sahip olduğu için bu bir sorun yaratabilir. Ama kendilerini, hayatlarını, çevrelerini, bir çok şeyi sorgulayacak, çeşitli toplumları iyi analizleyebilecek kitapları okumalarında fayda var. Klasiklere baktığımız zaman bu tür eserlere imza atmış kişilerin yaşadıkları toplumları ve insan karakterlerini mükemmel analiz ettiklerini göreceklerdir. Eğer kişiler kitap okuma sıkıntısı çekiyorsa ve kitap okuyamıyorsa akıcılığı, içine çekme özelliği ve merak uyandırması sebebiyle gerilim-polisiye-gizem türünde kitapları ile başlamalarını önerebilirim. Bu anlamda çok kaliteli isimler olduğu için isim değil, sadece tür anlamında bir ip uzatabilirim.

Rizelisiniz. Çocukluğunuzun başladığı yere dönecek olursak memleketten mi yoksa İstanbul’dan mı edindikleriniz var?

Atilla Çelik: Öncelikle hayatım için kırılma anlarına denk gelen ve şu an bu konuma gelmem noktasında hayatımı şekillendiren çok kritik bir hayat dönemecimi ifade edebilecek bu soru için çok teşekkür ederim. Bilgi, birikim, kültür ve bu bilgiyi işleyiş anlamında İstanbul’un bana çok şey kazandırdığını ve eğer Rize dışından başka bir yere çıkmasaydım şu anki bilgi dağarcığında olamayacağımı öncelikle kabul etmeliyim. İstanbul’da büyüyüp serpildiğim için büyük bir şehrin kültürü içinde yetişmem ve kişisel seçimlerimle kendimi gerekli noktalara yönlendirmem şu an yaşadığım hayatı da ferahlattırdı. Ama Rize’nin karakter anlamında bana önemli artıları olmuştur; samimiyet, sıcaklık, merhamet, doğallık gibi önemli değerler konusunda. 6 yaşına kadar Rize’de, 23 yaşına kadar da İstanbul’da yaşadım. Rize ile bağım da hiç kopmamıştı öte yandan. Ama Ankara’ya geldiğimden beri yoğun iş hayatı ve hayat sorumlulukları nedeniyle bir türlü memleketime gidemedim.

Spora geçmeden önce sizin Harry Kewell’a olan hayranlığınızdan bahsetmek gerekirse, ne zamandan beri Kewellist’tir Atilla Çelik?

Atilla Çelik: :) Doğrusunu söylemek gerekirse Kewell, Leeds döneminden bildiğim bir oyuncu olsa bile nasıl bir karaktere sahip olduğu anlamında ayrıntılı fikir sahibi değildim. Zaten Galatasaray’a gelmeden önceki son dönemleri oldukça sıkıntılıydı ve bir Messi, Ronaldo gibi asla ön planda olmamıştı son dönemlerinde. Kewell ne zaman ki ülkem toprağına ayak bastı ve her hareketini gözlemlemeye başladım, daha ilk günlerinde çarpılmıştım kendisine. Nelerine çarpıldığımı defalarca yazmak da istemiyorum. Çünkü blogumu takip edenler her türlü ayrıntıya ulaşmışlardır.

Devamı yarın :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir