8 Kasım 2012 Perşembe

Cluj 1-3 Galatasaray, Hoşgeldik Şampiyonlar Ligi


Grup 2.'liği hedefiyle yola koyulan bir takım için Manchester United gibi tüm maçlarını süpürebilen ve potansiyel 18 puanla olaya başlayan takımlar avantajdır. Braga ve Cluj maçları sonrasında bunu çok dile getirdik ve Manchester United görevini başarıyla sürdürerek 12 puana ulaştı, her iki Braga maçında da rakibine puan vermedi. Bu da Galatasaray'ın gruptan çıkma adına en büyük avantajı oldu diyebiliriz.

Şampiyonlar Ligi seviyesi farklı, kadro kaliteleri olarak daha iyi olduğumuz kabul ama son yılların tecrübesine baktığımızda Cluj ve Braga belki bir adım öndeler ama inanın böyle bir kuranın ardından bu mazeret değildi. Daha iyi olduğumuzu, kalitenin ayakta kaldığını Cluj deplasmanında alınan 3 puanla gösterdik.

Normal şartlarda içeride Cluj ve Braga gibi takımları yenememek büyük hayal kırıklığı ama üç maçta alınan bir puanın ardından bile Galatasaray'ın ciddi şekilde 2.'lik şansı vardı ve deplasmanda bu galibiyetlerin alınabileceğini herkes biliyordu. Nitekim bunun ilk adımı atıldı ve deplasmanda alınan bir galibiyet bir anda Galatasaray'ı 2. duruma getirdi ve son sözü söyleme hakkını beraberinde getirdi. İpler Galatasaray'ın elinde ve en kötü şartı göz önüne alıp, alınacak iki beraberlik bile gruptan çıkma hakkı getirebilir, bu çok önemli.

İş Avrupa arenasına geldiğimizde bizim takımlarımız geride bekleyerek, oyunu kontrol altında tutup, hücumla ilişkiyi en az düzeye indirdiklerinde başarılı olamıyorlar, bu çok net. Galatasaray en çok bu yüzden eleştiriliyordu ve sabırsız, sürekli tempoyu düşündükleri için neticenin gelmediği söyleniyordu ama geride kalarak, sabrederek oynama gibi bir lüksün olmadığını Cluj'un 2. golünde söyleyebiliriz.

Galatasaray ikinci yarıya daha sabırlı, topa sahip olmayı felsefe edinmiş, geride kalıp kontra toplarla hücumu düşünen bir yapıya büründü. Kendi liginizde bu olabiliyor, skoru bulduktan sonra oyunu bu şekilde devam ettirmek mümkün ama Avrupa arenasında cezayı kesiyorlar. Cluj'un ikinci yarıda yaptığı 10 dakikalık baskı tüm savunma dengesini bozdu ve 1-1 geldi devamında. 1-1'in ardından ise Galatasaray tekrar hücumu ve tempolu bir şekilde topa sahip olmayı düşündükten sonra 3-1'i yaşadık, rakibi kendi yarı sahamıza dahi pek sokmadık, galibiyeti de en doğru şekilde savunduk diyebilirim.

Üç futbolcu göze çarpıyor. Kayserispor maçında harika dediğimiz, IBB maçında ise aynı etkiyi alamadığımız Yekta Kurtuluş orta sahaya müthiş bir direnç getirdi ve mükemmel bir futbol oynadı. Onun varlığı, üç maçta ihtiyacını duyduğumuz orta saha kalitesinin sahada olması demekti. Aynı şekilde Riera. Her maç sol bek olarak üzerine koyuyor ve özellikle de skor avantajını elimizde tuttuğumuz anlarda takımı hücuma taşıyan, top tutan ve takıma nefes aldıran isimdi. Üçüncü isim ise Emre Çolak. Geçen sezon bu geçiş sistemini konuşurduk, sol tarafta Emre Çolak'ın etkisini. Onun da varlığı Galatasaray'ı orta sahada verimli kılan unsurların başında geldi, hem hücumda hem de savunmada.

Rakip sahada verimli olmak güzel, ihtiyaç duyulan buydu aslında. Top zaten Galatasaray'ın ayağında kalıyor, hücum da oynuyor, tempo da var ama verimlilik yoktu. Burak Yılmaz'ın üç golü, Hamit Altıntop'un iki asisti ve girilen önemli pozisyonlar. Galatasaray'da hücum gole dönüşmeye başladı ve CL'de ihtiyaç duyulan temel olay gerçekleştiğinde Cluj karşısında üç gollü bir galibiyet alınıyor.

Şampiyonlar Ligi'nde son galibiyetimiz, hele ki son deplasman galibiyeti çok uzun yıllar önceydi. Üzerimizden atmamız gereken bir hava vardı ve mesajı net verdiğimizi düşünüyorum. Bir anda 2. sıraya yükseldik ve şimdi onlar düşünsün diyebiliyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir