27 Mayıs 2014 Salı

Tansu Gürsel'le Süper Lig Ritüeli

Bir sezonu daha geride bıraktık ve geride bıraktığımız sezonu ve 5+3'lük yabancı sınırını sevgili Tansu Gürsel ile konuştuk. Sağolsun kendisi ne zaman ihtiyaç duysak yardımımıza koşan, çok sevdiğimiz bir ağabeyimiz ve tekrardan kendisine teşekkür ediyoruz.

Galatasaray'la başlayalım. Şampiyonluğun gelmediği ama direkt Şampiyonlar Ligi biletinin kapıldığı, Türkiye Kupası'nın kazanıldığı, Şampiyonlar Ligi'nde de Juventus'u geride bırakıp, gruptan çıkılan bir sezon. Algı ise, şampiyonluğun gelmediği her sezonun başarısız olduğu üzerine. Sence Galatasaray'ın bu sezonunu başarılı mı başarısız mı kabul etmeliyiz ve başarı veya başarısızlıkta Mancini'nin etkisi ne kadar oldu?

Tansu Gürsel:  Öncelikle kabul edilmesi gereken bir şey var. Şampiyonlar Ligi'ne direkt katılım hakkı elde etmek başarıdır. İki kere ikinin dört ettiği gibi, UEFA'dan gelecek katılım ücretini riske atmadan kazanmaya hak kazanmak da başarıdır. Bence bu basit bir matematik. Son yıllarda bir mantık oluştu. Ki bu bana göre de doğru bir mantık. Türkiye ligi amaç değil, araç olmalıdır. Amaç, her sene Devler Ligi seviyesinde mücadele edebilmek, o arenada ismini unutturmamaktır. Bu platformda kalıcı olup, bir de üzerine ekstra işler yapabilirseniz başarı çıtanızı da yükseltmiş olursunuz. Galatasaray, son iki sezon gruptan çıkarak bunu başarmıştır. Önümüzdeki sezon da gruptan çıkabilirse bunu bir standart haline getirmiş olur ve Türk futbolu için de ayrı bir kulvar açar. 
Fenerbahçe'nin Avrupa cezasını göz önünde bulundurarak hedefi sadece Şampiyonlar Ligi direkt katılımı olarak belirlemeyi yukarıda saydığım nedenlerde ötürü garipsemiyorum. Öte yandan lig yarışından bu kadar erken kopup bu kadar az direnç gösterebilmek ve deplasmanlarda galibiyet sıkıntısı çekmek de netice bazında mutlaka eleştirilmesi gereken noktalar. Bu başarısız neticeler alınırken kadro istikrarının yakalanamaması, yapılan oyunsal ve taktiksel hatalarsa teknik olarak eleştirilmesi gereken noktalardır benim nazarımda.

Ayrıca bir de olaya yaşanan kaoslar özelinde bakmak lazım. Sezona Fatih Terim'le başlayıp ilk devrenin ortalarına doğru Roberto Mancini'yi göreve getiren bir kulüpten bahsediyoruz. Takım Mancini'nin takımı değil. Devre arası geleceğe yatırım adı altında doğru ve yanlış birçok transfer yapılmış ve takımın çehresi bir şekilde değiştirilmiş. Bir futbol anlayışından bir başkasına geçilmiş. Sahadaki futbol belki çoğu kimseyi tatmin etmemiş ancak sonuçta Şampiyonlar Ligi'nde gruptan çıkılmış, Türkiye Kupası seneler sonra kazanılmış ve Devler Ligi'ne direkt katılım hakkı elde edilmiş. Ben, saha içindeki olan bitenden tatmin olmamakla birlikte bu neticeleri başarı olarak kabul ederim...
 
Galatasaray adına soracak olursam, sezona yönelik hayal kırıklıkların, beklentini aşan durumlar ve yeni sezona yönelik düşüncelerin nedir?
 
Tansu Gürsel:  Galatasaray adına saha içi performans düşükülüğünden ziyade, benim için en büyük hayal kırıklığı Ünal Aysal ve Fatih Terim gibi iki önemli insanın kişisel egolarını kulübün ve camianın üzerinde tutup hesaplarını ona göre yapmalarıydı. Burada en büyük kaybeden, en çok yıpranan Galatasaray oldu. Ayrıca Fatih Terim gibi camiaya malolmuş bir figürün, henüz geçen sene kıyasıya eleştirdiği ve hatta meydan okuduğu Yıldırım Demirören'le kader ortaklığına girip etrafa verdiği pozlar da ne olursa olsun üzücüydü... 
 
  
Süper Lig adına konuşacak olursak, genel anlamda neler söylemek istersin? Nasıl bir lig izledik, kimler beklentilerini aştı, kimler çok büyük hayal kırıklığı oldu sana göre?

Tansu Gürsel: Ligin kalitesi halen daha düşük. Şampiyonluk yarışı, Fenerbahçe'nin olayı erken koparması nedeniyle heyecanlı geçmedi. Fakat Şampiyonlar Ligi ve UEFA Avrupa Ligi yarışının son haftaya kadar sürmesi tansiyonu sürekli yüksek tuttu. Ligden düşen kulüplerden özellikle Kayserispor benim için şaşırtıcı oldu. Sezonun hayal kırıklıklarından biri Kayserispor'dur bana göre. Ayrıca ne olursa olsun bu ligde başarılı olacağını düşündüğüm Christoph Daum ve müthiş tecrübesiyle fark yaratacağını düşündüğüm Morten Gamst Pedersen de hayal kırıklığı listemin başındalar. 

Kimler kendini aştı dersek en tepeye şüphesiz ki Kardemir Karabükspor takımı ve Tolunay Kafkas'ı yazmamız gerekir. Pek kimse farkında değil ancak sezon başlarken herkesin ilk küme düşme adayı Karabükspor'du. Sonuçta müthiş bir iş çıkarıldı ve sezon yedinci sırada bitirildi. Avrupa bileti son anda kaçtı. Karabükspor'un dışında ilk teknik direktörlük kariyeriyle Roberto Carlos'u ve bu sezon futbolundaki büyük olgunlaşmayla Caner Erkin'i de kendini aşanlar arasına alırsak yanlış yapmış olmayız. 
 
  
Geride bıraktığımız sezona yönelik, altın ve gümüş karmanda kimler var?
 
Tansu Gürsel: 
 
Altın Karma: Onur Kıvrak -Cicinho, Bruno Alves, Larrys Mabiala, Caner Erkin -Mehmet Topal, Felipe Melo, Oscar Scarione, Aatif Chahechouhe -Moussa Sow, Burak Yılmaz
 
Gümüş Karma: Fernando Muslera -Gökhan Gönül, Semih Kaya, Bekir İrtegün, İshak Doğan -Burhan Eşer, Veli Kavlak, Aleksandr Hleb, Jimmy Durmaz -Edinho, Cenk Tosun
 
5+3'lük yabancı kontenjanı bizleri bekliyor. Geçen sezonki 6+0+4'den daha kötü olduğunu düşünmüyorum ama 11'de 5 yabancı kullanabilmek, özellikle de büyük takımlar için zor bir durum. Kendi görüşüm ise yabancı sınırının genişletilmesi, belki bir AB statüsü getirilmesi. Sen bu konuda neler düşünüyorsun ve yabancı kontenjanının Milli Takım'a iyi veya kötü anlamda bir etkisi var mı gerçekten?
 
Tansu Gürsel: Yabancı konusunu sabaha kadar konuşsak yeridir. Sıkıntı yabancı kontenjanında değil aslında. Sıkıntı alt yapıda. İyi olmayan alt yapılarımızdan daha çok oyuncunun A takımlarda şans bulabilmesi için yabancıya böyle bir sınır getiriliyor. Yani takımlarımızın kaliteleri TFF eliyle düşürülüyor. Burada benim anlam veremediğim nokta, kulüplerin bu uygulamayı önce kabul edip ardından itiraz etmesi. Ortada daha önce fikir birliğine vardıkları bir formül var. Buna göre yatırım yapan başta Beşiktaş olmak üzere bazı kulüpler var ve en son dönemeçte yabancı kontenjanının tekrar arttırılmasını isteyen 17 Süper Lig kulübü var. Gerçekten anlaşılması güç.

Diğer taraftan, ben de bu konuda AB statüsünü uygun görüyorum. Gelecek olan yabancılara çeşitli kalite kriterleri getirilebilir. Ya da UEFA'nın Avrupa kupalarındaki kadro kriterleri gözetilebilir. Yani örnek veriyorum, kadronuzda alt yapıdan yetişmiş en az beş, Türkiye'de yetişmiş en az sekiz oyuncu (rakamları atıyorum) bulunması gibi zorunluluklar getirilebilir. Zaten sınır olsun ya da olmasın, benim nazarımda yerli oyuncu iskeletiniz ne kadar sağlamsa başarı ihtimaliniz de o kadar yüksektir. UEFA Kupası'nın kazanan Galatasaray'a bakalım. Kaliteli bir yerli oyuncu kadrosunun yanında birkaç tane çok üst düzey ve tecrübeli yabancıyla işi götürmüşlerdi. Yani yabancı sayısı ne kadar sınırsız olursa olsun, siz eğer alt yapınızdan kaliteli futbolcu çıkarabiliyorsanız ya da ülke içindeki yerli oyuncularla eksik noktalarınıza kaliteli takviyeler yapabiliyorsanız yine ilk tercih yerli olmalıdır. Burada kriter kalitedir. Alt yapılar iyi oldukça yerli oyuncu fiyatları da şu anki fahiş seviyelerden aşağıya inecektir. Çünkü belli kriterler getirildiğinde herkes üretmeye başlayacaktır. 
 
Bu noktada ülke futbolu olarak kendimiz bir sistem geliştiremiyorsak mutlaka bir ülkeyi rol model olarak almalıyız. Bu rol model için de aslında fazla aday yok. Başarısı dünya çapında tescilli Almanya ve neredeyse dibi gördükten sonra sistematik bir şekilde atılıma geçen Belçika bu noktada örnek alınabilecek ülkelerdir. Hatta Almanya'nın bu konudaki başarısı herkes tarafından kabul edilse de Belçika'yı sadece bu işle yakından ilgilenenler biliyor. Onların uyguladığı sistem, meyvelerini muhtemelen Dünya Kupası'nda verecektir. Müthiş bir milli takımları var ve bu milli takım on sene öncesinden gelişimi öngörülen isimlerden oluşuyor. Bizdeki gibi 15-16 yaşında alt yapılarda parlayıp 20 yaşında bir baltaya sap olamamış futbolcuları yok. Gelişim kategorilerinde dikkati çeken oyunculardan bugün sonuna kadar yararlanmaya başlamışlar. İşte örneği...
 
 
Son tahlilde diyebiliriz ki, sorun rakamlarda değil, sistemdedir. Eğer TFF önderliği (her ne kadar TFF ve önderlik yan yana sırıtsa da) ve denetimiyle ülke çapında bütün kulüplerde düzgün bir alt yapı sistemi oturtulabilirse, yabancı sınırı sonsuza kadar gidebilir. Bunda bir sakınca yok. Yeter ki biz üretelim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir