14 Ekim 2015 Çarşamba

Takıma Değil Ama Skora Hükmediyor


Asıl gündem Huertas'dı, yaz dönemi Lasme ile birlikte Huertas'ı konuştuk, Lasme'yi alabildik ama Huertas son dakika NBA dedi. McCollum ise Huertas'dan çok farklı bir oyuncu, birden böyle bir değişim olunca da soru işaretleri beraberinde geldi. Huertas oynatan bir adam, McCollum ise çılgın atan. Çok ilginç sayı performansları vardır, bir maçta 82 sayı atmışlığı misali. Böyle bir oyuncu da sizi heyecanlandırır ama böyle bir oyuncunun gerekliliği Galatasaray misali takımlar için midir, asıl soru da bu.

Malik Dixon vardı zamanında. O dönem kötü bir takımdık, takım adının yanına ilk defa sponsor aldığımız dönem. Küme düşmekten son anda kurtaran takım bu sponsorluklar sayesinde önce play-off, zamanla da şampiyonluk yarışında söz etmeye başladı ama play-off'a son maçta kaldığımız o sezon takımı sırtlayan isim Malik Dixon'du. Çılgın atardı, onun çılgın atmasına da ihtiyaç vardı. Çünkü başka bir skor opsiyonun yok. Bu tarz takımlarda böyle isimler ön plana çıkar, kahraman olurlar. O dönemin de kahramanı Malik Dixon oldu.

McCollum ise Malik Dixon'dan daha iyi bir isim, asla kıyas içerisine girmem ama tarz anlamında benzer adamlar. Bu dönemin Galatasaray'ı da iyi bir takım, önemli isimler kadroya katıldı. Lasme, Dorsey, Schilp, Green gibi. Sinan Güler ve Micov gibi geçen sezondan gelen iyi isimler de var derken böyle bir takımı oynatan bir guard mı tercih ederdiniz yoksa çılgın atan mı?

Belki de alternatifsizlik bizi bu yöne itti ya da Sinan Güler, Micov, Schilp gibi isimlerin de oyun kurabilme özellikleri. McCollum'dan beklentiyi ne ölçüde tuttuğunuzla doğru orantılı onun performansı. Son oynanan Neptunas maçı mesela. Euro Cup'un ilk maçı ve Trabzon maçıyla kıyasladığımızda kötü oynadığımızı düşündüğüm bir karşılaşma. Hücumda ritim bulamadık, doğru organizasyonu sağlayamadık, uyum sorunu vardı ama 94 sayı attık. Nedeni de Micov'un hücum sakinliği ve sessiz sedasız 18 sayısı, Green'in hareketliliği, Dorsey'in hücum ribaundları ama daha da önemlisi 2. yarıda McCollum'un çıldırması.

32 sayısı var McCollum'un. 2. yarıya damga vuran isimdi. İlk yarıda takımı yönetmekten uzak derken ikinci yarıda skor yönetimi konusunda çok büyük iş başardı. Bu 32 sayının da neredeyse yarısı faul atışlarından, sürekli yüklendi, her yüklendiğinde faul aldı. Yüklendiğinde asist yapan bir isim değil mesela, o işi Sinan Güler yapıyor, doğru pozisyonda arkadaşını buluşturup asist yapıyor. McCollum ise sayı odaklı, atmak istiyor. Bu tarz günlük performansları da çok olur, kazandırdığı maç sayısı fazladır ama Arroyo ile oynamış takımız. Arroyo hem atar hem yönetirdi, McCollum atma kısmında. Bu yüzden de takımı idare etmesinden ziyade onun skor opsiyonunu kullanmak gerekecek.

Neptunas karşısında iyi oynamadık ama yeni bir takım, bunu unutmamak lazım. Lasme'yi de hücumda tam anlamıyla kullandığımızı söyleyemem mesela, geçen sezon Anadolu Efes formasıyla bildiğimiz bir isim. Büyük bir hücum silahı ki Galatasaray'da hücumda kendisine daha çok ihtiyaç olacak. Schilp ise hiç devreye girmedi, tarz anlamında David Hawkins'e benzer. Onu da zamanla göreceğiz.

En önemli artı ise Yağızer Uluğ gibi bir 2. adama sahip olmak. Yaz dönemi o takımın başındaydı, takımı bir anlamda o hazırladı. 2 maçtır da Ergin Ataman rahatsız. Onun yokluğunda en iyisini yapıyor ki Ergin Ataman'ın da kendisini hazırladığını söyleyelim. Türkiye çok değerli bir coach daha kazanacak..

1 yorum:

  1. Oyun yapısı takıma bu kadar ters bir oyuncunun bu kadar iyi niyetli yaklaşımla kendini var eden özelliklerini daha az kullanıp koçun isteklerine kulak vermesi savunmaya odaklanması büyük fedakarlık. Bu tür deli fişek basketbolcular kontrollü oyuna evrilmesi nerdeyse imkansız. Mc Collum’un da bu dönüşümü yaptığını söyleyemeyiz ama mümkün olduğunca az riskli oynayarak takımı fask break yeme tehlikesinden uzak tutacak hücum aksiyonlarına yöneliyor. GS takımını geri sıkça koşmak zorunda bırakırsanız Dorsey ve Lasme gibi uzunları kaybedersiniz. Ayrıca Caleb ve Sinan dışında atlet basketbolcumuz da yok. Mc Collum bu tavrıyla küçük takımların büyük basketbolcusu etiketini üstünden atarak büyük takımların radarına girebilir. Bütün bu olumlu gelişmelerin yanı sıra beni endişelendiren birkaç konu daha var. Birincisi koçun dar rotasyon takıntısı. Mc Collum ne kadar takım oyununa uyum sağlamaya çalışırsa çalışsın oynatan bir gard değil. Açığını Sinan ile kapatıyor koç. Ancak Sinan’dan 30 dk savunma yapmasını, takımı yönetmesini, uzunları beslemesini ve skor yapmasını bekleyemeyiz. Mutlaka Şafak 10 dk civarı oynamalı. Savunması sorunlu olsa da ceza şutunu sokar ve uzunlara asist yapabilir. Tek sıkıntısı istikrarı yok. Mc Collum’u daha aza riske ikna eden koç Şafak’ı da Dorsey, Lasme , Dusan, Ege gibi uzunlara skor yaptırmaya yöneltmesi gerek. Dünkü gibi 8 kişilik rotasyonla oynayamayız. Çünkü artık sadece yarı saha basketbolu oynayamayız, yüksek tempo, Mc Collum’un savunma defosunu giderme adına topa baskı 8 kişi ile olamaz. Ayrıca Mc Collum’a koridor yaratacak daha az yıpranarak sayı bulmasına yol açacak ve Dorsey’i bitirici noktada topla buluşturacak hücum setleri de yok. Dorsey uygun yerde topla buluşamayınca birebir oynamaya çalışıyor. Bu da top kaybı ve gereksiz yere efora yol açıyor. Mc Colum ‘un takım oyununa evrilmesi konusunda umudum ne kadar fazlaysa Ergin Ataman’ın dar rotasyon inadının kırılması konusunda da o kadar az. Çok ilgi çekici, fazlaca silaha sahip bir takımız yeter ki Mc Collum’un yaptığı fedakarlığı Ataman’da yapsın.

    YanıtlaSil

 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir